BAKAN ÇAĞATAY KILIÇ, 24 TV'YE KONUŞTU

25 Ekim 2015

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, bu akşam oynanacak Fenerbahçe- Galatasaray karşılaşmasının dünyadaki sayılı derbiler arasında olduğunu belirterek, "Dünyada Türk Futbolu'nun değerini ortaya koyacak ve onun güzelliğini ortaya koyacak bir maç olmasını diliyorum. İyi olan kazansın" dedi.

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç canlı yayın konuğu olduğu Kanal 24' te seçim süreci, siyaset ve gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı. Bakan Çağatay Kılıç'a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
''İnşallah 1 Kasım akşamı güzel bir sonuç elde edeceğiz''
-Seçime 1 hafta kaldı. Seçimin nabzını Samsun’da tutuyoruz. Kabinenin en genç ismi Sayın Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç ile seçimin nabzını tutacağız. Meydanda durum nedir. Seçime dair ne görüyorsunuz?
7 gün kaldı 1 Kasım seçimlerine. Gördüğümüz kadarıyla durum gayet güzel. Vatandaşımız kararını vermiş gibi görünüyor. Ama tabi ki çalışmalara devam ediyoruz. Ne kadar çok insana ulaşıp kendinizi ifade ederseniz, ne kadar çok vatandaşımızla sohbet edersek o kadar başarımızın artması mevzu bahis. Bundan dolayı çalışmalara devam ediyoruz. Sadece seçim için değil, biz her zaman vatandaşımızla beraber olduğumuz için ziyaretlerimize devam ediyoruz. Şahsen Samsun’a baktığımda çok güzel bir atmosfer görüyorum. Türkiye genelinde de aynı hava var. İnşallah 1 Kasım akşamı güzel bir sonuç elde edeceğiz.
''Birlik beraberlik içerisinde bizim yolumuza devam ettiğimizi vatandaşımız görüyor''
-7 Haziran’dan sonra Sayın Ahmet Davutoğlu dedi ki; ‘Biz eksiklerimizi gördük. Seçmenden gelen tepkileri ölçtük. Yeni bir beyanname hazırladık’ dedi. Bu sahada nasıl karşılandı. Yeni beyanname, yeni aday listesi… farklı bir hava kazandırdı mı?
AK Parti Genel Başkanımız, Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu seçim beyannamesini açıkladığı gün Samsun’daydım. O sırada vatandaşlarımızla birlikteydim ve açıklamaları onlarla birlikte izledik. Vatandaşlarımızın tepkilerini doğrudan görme imkanı buldum. Gerçekten iyi karşıladılar. Derin bir analizin ardından hazırlanan bir seçim beyannamesi olduğunu vatandaşlarımızla birlikte hissettik. Tabi yapılan bazı değişiklikler var. Samsun’da da bu değişiklikler oldu, özellikle milletvekili listemizde . Ama olumsuz herhangi bir şey yok. Birlik beraberlik içerisinde bizim yolumuza devam ettiğimizi vatandaşımız görüyor.
''Siyasi anlamda temsili ortaya koyacak partinin AK Parti olduğu tescillendi''
-7 Haziran’dan çıkan sonuç, hükümet kurulamaması, Siyasi aktörlerin oynadığı roller, koalisyon arayışları… Bütün bunların vatandaş tarafından tartılıp ölçüldüğü söyleniyor. 7 Haziran Seçim sonuçlarının seçmen üzerinde etkisi olacak mı? Yani size şunu söylüyorlar mı; ‘Evet, gördük, sissiz olmuyor’ diyor mu?
7 Haziran’daki sonuç aslında şu idi: Türkiye’de siyasetin en üst noktasında olan ve siyasi anlamda temsili ortaya koyacak partinin AK Parti olduğu tescillendi. Çünkü yüzde 41 oy aldık biz. Seçime katılım oranı yüzde 85. Avrupa’da seçime katılım oranı bunun çok altında. Türkiye’de seçime katılım oranı çok daha yüksek. Ve biz burada yüzde 41 aldık. Muhalefet partilerinin oylarının toplamı bizim oyumuz ediyordu. Böyle bir durum var ortada. Bizsiz bir şey zaten mümkün değil. Belirleyici aktörün dışında sorumluluğun en yüksek üstlendiği haktır. Milletimizin sizsiz olmaz, siz bu işin başını çekeceksiniz dediği haktır. 7 Haziran’dan sonra yaz boyu yaşadığımız gelişmeler görüyoruz ki, vatandaşımızın içerisinde belli anlamda noktadaki duruşların da kimin tarafından nasıl konduğunu da ortaya koymuş vaziyette. Daha net bir resim var ortada. Bunu kesinlikle görüyoruz biz. Özellikle parti ismi vererek hayal kırıklıklarını dile getirenler var. Bizim alakalı değil, ama. Muhalefet partileri ile ilgili hayal kırıklıklarını açık açık dile getirenler var.
-1 Kasım’da farklı bir sonuç bekliyorsunuz o zaman
Çalışmamız zaten o yönde. Özeleştirimizi tabi ki yaptık. Özeleştirisini çok iyi yapan bir siyasi partiyiz. Unutmayın, Kurucu Genel Başkanımız ve Başbakanımızın döneminden itibaren her seçimden sonra ‘neden bu oran alındı, Artırmak için ne yapmamız gerekir. Hatalarımız nerede’ diye her zaman özeleştiri yapılırdı. 7 Haziran sonrasında da bunu yaptık. Bir resim ortaya koyduk ama, tabi ki bazı konular da bizim mahremimizde. Geçmiş yıllarda Sayın Cumhurbaşkanımız ile çalışmış birisiyim. O zaman da görüyordum bunları, biliyorum. Partimizin içerisinde her zaman bir istişare mekanizması, farklı fikirlerin dile getirildiği bir ortam vardı. 7 Haziran Seçimlerinde geçersiz oy rakamı yüksekti. Samsun’da da bununla ilgili bir sıkıtı yaşadık. Samsun’da 490 oyla bir milletvekilliğini kaybettik. Dolayısıyla bu anlamda çalışmalarımız devam ediyor. Partimizin üst yöneticileri olarak bu sorumluluğu almak durumundayız. Motivasyon noktasında teşkilatımıza bir eksiğimiz olmuş olabilir. Önce kendimizden başlayacağız. Bu anlamda çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Sandık başında görev yapacak arkadaşlarımızın çok yoğun bir çalışması var. AK Parti olarak bizim en büyük gücümüz sandık başındaki çalışmamızdır. Bunu tekrar canlandırma noktasında çok iyi bir yol aldık diye düşünüyorum. Önümüzde 7 gün var o çalışmalara devam edeceğiz.
-Tek başına iktidar anlamında bir sorun görmüyorsunuz anlaşılan.
Ben onu görmüyorum, ama önümüzdeki 7 gün çok önemlidir. Hiçbir gevşekliğe düşmeden yoğun bir şekilde çalışmamız lazım. Bu bizim üzerimizdeki sorumluluktur. Milletimizin verdiği bir sorumluluktur. Milletimiz diyor ki; 24 saat esaslı çalışmanız gerekir.
-1 Kasım’da AK Parti’nin tek başına iktidar olabileceği yönünde bir tez ortaya atıldıktan sonra yoğun tartışmalar da başladı. Özellikle Yurtdışı basında Financial Times Türkiye’nin yönetilemiyor olabileceğini ifade ediyor. Sayın Erdoğan’a yönelik birtakım iddiaları var. Siz Erdoğan’ın yakın çalışma ekibindeydiniz. Uzun yıllar danışmanlık yaptınız. İngilizce ve Almancayı iyi biliyorsunuz, yabancı medyayı iyi takip ediyorsunuz. Erdoğan karşıtlığının nedeni ne?
Bu uluslararası bazı basın kuruluşlarının Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında ortaya attığı atmış oldukları bu anlamsız, sebebini de gerçekten anlamakta güçlük çektiğimiz iddialarla ilgili baktığımızda şunu görüyoruz; Türkiye’de 2002 öncesinde Avrupa Birliği ile ilgili müzakere süreci başlatılabildi mi? Bırakın müzakere sürecinin başlatılmasını Avrupa Birliği ile masaya dahi oturulamadı, aday ülke konumuna getirilemedi. Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde Türkiye, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Bunu AK Parti Genel Başkanı ve Başbakanı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız yaptı o zaman. Bu adımlar ortada. Türkiye’deki reform süreci. Hala devam eden reform süreci… Bunların hepsinin temelinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde ortaya koyduğu irade var. Keza, Ülkemizdeki bazı sıkıntılarla ilgili olarak suni ortaya atılan sıkıntıların çözümünde kimin iradesi vardı? Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesi vardı. Şimdi eleştiri getiren, batı medyasında bir takım kurumların garip bir şekilde yazan çizenlere ben şunu sormak istiyorum. Türkiye’deki özgürlükler… Bir de gizemli kavramlar katmaya çalışıyorlar. Ben bunların hepsini orijinalinden okuyorum ve görüyorum. Şunu sormak isterim. Bu özgürlüklerden bahsedenler, bunları ortaya koyanlar Sayın Cumhurbaşkanımızın Belediye Başkanı olarak görev yaptığı esnada okuduğu şiir yüzünden hapse atılması konusunda ne dediler, bu bir. İki, birtakım yakıştırmalar da yapıyorlar. Buradan alınarak yurtdışında da bu kullanılıyor. Bunun içerisinde paralel yapının da büyük etkisi var. Bunları orada birtakım yerlere pazarlıyor. Kendi ülkesini Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Devletini şikayet eden bir konumda. Bu kabul edilebilir bir şey değil.
-Daha önce New York Times bu manşetleri atarken, sizin danışmanlık yaptığınız dönemde Size soruyorlar mı? ‘Akif Bey böyle bir iddia var diyorlar mı?’ nereden besleniyorlar?
Bakanlık görevim öncesinde şunu görüyordum; Muhalefet parti milletvekillerinin bize mecliste, kuliste söylediklerini ben gelen yabancı heyetlerden de duyuyordum. Sonra bunlar gidiyor, basında yer buluyor. Yabancılarla konuşurken, belli birtakım bilgiler servis edilmiş, sanki bunlarmış Türkiye gerçeği gibi anlatılıyor. Ama gerçek bu değil. Sorun bize. Anlattığımız zaman Ha öylemiydi, diyorlar. Bugün ABD ve Avrupa’da birçok olay oluyor. Bu konular gündeme geldiğinde biz o ülkelerde krizler mi var diyoruz. Yurtdışında bazı okullarda yaşananlar olayları biz alıp büyük krizler mi var diyoruz. Ülkelerde böyle şeyler zaman zaman olabilir. Demokratik ülkelerde birtakım gösterilerde olabilir. Kurallar çerçevesinde kamu huzurunu bozmadan olur. Türkiye’deki bazı olayları eleştiren yabancı medya kendi ülkelerinde yaşanan kamu düzenini bozucu herhangi bir şey karşısında nasıl tavır takınıyorlar acaba. Yurtdışından örnek vermeyi sevmiyorum. Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Devletimize yönelik tutumlarından dolayı bunları onlara hatırlatmak da bizim görevimiz. ABD’de kamu düzenini bozucu davranışta bulunan bir vatandaşa karşı emniyet görevlisinin yetkisi nedir? İngilizce olarak ‘freezer - don’ der. O anda donmazsa doğrudan silahına davranır. İngiltere Londra’da 4-5 sene önce sokak olayları olduğunda 3G iletişimi kesildi. Türkiye’de diyorlar ya, ‘twitter kesildi, yavaşladı’ İngiltere’de 3G iletişimi kesildi. Daha ileri gidiyorum… Avrupa Birliği içerisinde veya ABD’de terörle bağlantısı olduğu tespit edilen bir kişi o ülkenin güvenlik güçleri tarafından sosyal medya hesapları üzerinden bilgileri talep edildiği zaman anında verilir. Aynı hakka bizler de sahibiz.
''Biz hiç bir zaman meşruiyetimizi dışarıda aramadık''
Erdoğan karşıtlığı üzerinden bu mesele neden böyle büyüyor? Somut bir örnek var; Almanya Başbakanı Angela Merkel gelmeden önce 100 akademisyen bir imza kampanyası başlattı ve dedi ki Merkel’e gelme, Senin üzerinden AK Parti, Erdoğan meşruiyet kazanır. Metinde insanın tuhafına giden şeyler de var. Mesela AİHM’e atıf var. Uzlaşı Gözlemci heyetine atıf var. Yani bir 3. Dünya ülkesi portresi çiziliyor. Bu ciddiye alınıyor mu? Nereden çıkıyor böyle şeyler?
Sayın Cumhurbaşkanımızın meşruiyetini aldığı yer bu ülkenin vatandaşlarıdır. Bu ülkenin seçimle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanıdır Sayın Erdoğan. Dolayısıyla meşruiyetini milli iradeden almıştır. Meşruiyet zemini de aramak durumunda değildir. Kaldı ki yabancı bir hükümet başının Türkiye'de kendi Cumhurbaşkanımıza meşruiyet kazandırma gibi bir durumu da olamaz. Diplomatik bir durum olduğu için daha derinlemesine konuya girmek istemiyorum. Biz meşruiyeti dışarılarda arayanlardan değiliz. Sayın Cumhurbaşkanımız hiç değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletindeki vatandaşlarından ve dışarıda da artık oy kullanma hakkı olan vatandaşlarından da aldığı oylar ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanıdır, Sayın Erdoğan. Biz hiç bir zaman meşruiyetimizi dışarıda aramadık. Örneği, Almanya'dan verdiğiniz için dile getireceğim burada Merkel ile ilgili değil durum. Bazı basın yayın organlarında köşe yazılarında çıkan yayınları da okuma fırsatım oldu. Kendi ülkelerinin vatanseverliğini tartıştırmayan bazı medya kuruluşları var buradaki ortaklarının yazdığı köşe yazılarını da okumalarını tavsiye ederim. Ülkemizin Cumhurbaşkanına kadar dil uzatılmasına kadar da herhalde bir cevap vereceklerdir. Vermezler ise ben onların vatanseverliklerinden şüphe ederim.
''Türkiye Cumhuriyeti Devleti herhangi bir şekilde başka bir devlet ile karşılaştırılacak bir devlet değildir.''
- Sayın Erdoğan bu durum için psikolojik harekat yapmaya çalışan beşinci kol faaliyeti.
Almanya üzerinden gittiğimiz için ve iyi de bildiğimiz için mesela Cizre Belediye Başkanı şu anda görevde değil artık. Ne dedi 7 Haziran'dan sonra ''İç savaş, mücadelemiz Cizre'den başlıyor ''dedi .Yani ülkenin birliğini bütünlüğünü bölücü bir açıklama yaptı. Nereden geldi bu hanımefendi. Almanya'dan geldi Cizre'ye belediye başkanı seçildi. Şimdi geldiği ülkede belediyelerin herhangi bir tanesi belediye imkanlarını teröristlere verip de sokak ortasında hendek kazdırsa acaba oranın belediye başkanına oranın kurumları ne yapar. İddia ediyorum bir saat bile olmaz görevden alırlar. Bırakın hendek kazmayı yaptığı açıklamadan dolayı halkı kin ve nefrete teşvik etmekten dolayı hakkında soruşturma açarlar. Sanıyorlar mı ki biz oradaki işleri bilmiyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin devletinin kamu düzeni sağlamak gibi bir yetkisi sorumluluğu ve görevi var. 3. dünya ülkeleri ile bir takım karşılaştırmalar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti herhangi bir şekilde başka bir devlet ile karşılaştırılacak bir devlet değildir.
-CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu o da içerde bir tartışma başlattı. AK Parti tek başına iktidara gelse de meşruiyeti tartışılır dedi. Yönetemez dedi. Bir ana muhalefet partisi lideri neden böyle der?
''İktidarlar bir ülke sandıktan çıkan sonuç ile gelir sandıktan çıkan sonuçla gider''
Ana muhalefet partisi lideri bunu dile getirince ben de ona şunu söylemek isterim. Ortaya koyduğu bazı iddialar vardı genel başkanlıkla ile ilgili. Kendisi ince ortaya koyduğu iddiaların gereğini yapsın. Sonra bir takım sözleri söylemeye hakkı olur. Nasıl meşruiyet tartışmasıymış bu Türkiye Cumhuriyeti demokratiktir. İktidarlar bir ülke sandıktan çıkan sonuç ile gelir sandıktan çıkan sonuçla gider. Katılımın da dünyada en üst noktada olduğu bir ülke neyin meşruiyet tartışmasıymış bu. Nereden alacakmışız meşruiyetimizi kendisi başka bir yerden mi almaya çalışıyor meşruiyeti. Sandıktan çıkan sonuç belli. Böyle meşruiyet çalışması olmaz. Demokratik ülkelerde hükümetlerin seçimle iş başına geldiği ülkelerde anayasal kuralların olduğu ülkelerde bu neyin meşruiyet tartışmasıdır. Onun arkasındaki sıkıntı şu; güçlü bir lider, güçlü bir AK Parti, Türkiye bölgesinde güçlü bir ülke... Bu bölgede şu an istikrarlı bir şekilde duran hangi ülke var. Bölgenin en istikrarlı ülkesi biziz. Birliği beraberliği en üst noktada olan ülke biziz. Bir takım bölünme falan durumları ile ilgili de bizim hiç bir şeyimiz olmaz.
- Sayın Bahçeli'nin 5. Parti açıklaması ile ilgili mi diyorsunuz?
Ona hiç cevap bile vermeyeceğim ben. Sayın Bahçeli önce 7 Haziran'dan sonra ortaya koyduğu tutuma bir baksın.
- Numan Kurtulmuş diyor ki sayın Kılıçdaroğlu'nun başlattığı bu tartışma ve Sayın Bahçeli'nin 5 parti meselesi AK Parti'nin tek başına iktidara geleceğini gördükleri için bu başka bir yöntem kural dışına çıkma arayışı ve sizin de çizdiğiniz fotoğrafta Türkiye'nin liderliği ve gücü ile ilgili bir durum diyor.
Biz tabi ki uluslararası siyaset içerisinde çok önemli yeri olan bir ülkeyiz. Her türlü bunu aksi yönde gösterme çabalarına rağmen gerçekler ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti son 13 yılda hem bölgesinde hem Avrupa'da çok farklı yerlere gelmiş bir ülkedir neden acaba bir çok Avrupa ülkesi veya bölgeyi yakından izleyen ülkeler. Türkiye'deki liderlerle Türkiye'de ki önde gelen siyasilerle görüşmeye çalışır. Neden Cumhurbaşkanımızla Başbakanımızla görüşmeye çalışır. Ama bu son 13 yılda buraya gelen bir durum. Biz önceki Türkiye algısını da şimdiki Türkiye algısını da biliyoruz. Tamamen bir algı operasyonu üzerine kurulmuş yapılmaya çalışılan bazı işler. Amerika'daki bir takım basın yayın organları başka basın yayın organlarında yazılanlar nasıl bir durumdur bu. Şunu görmek gerekiyor güçlü bir liderin ve Başbakanın güçlü bir Cumhurbaşkanının olduğu, güçlü bir hükümetin olduğu bölgedeki bu ülkede neden böyle şeyler yurtdışında yazılır edilir ve neden bunlar ülkemizdeki bazı ilginç bir takım muhaliflerin ortaya koyduğu söylemler ile örtüşür. Biz belli dönemler içerisinde bazı olaylar yaşadık. Bu olayları yaşadığımız süre içerisinde 24 saat neredeyse canlı yayınlar yapıldı. neden bu canlı yayınlar başka yerlerde yapılmıyor. Neden bunlar dile getirilmiyor.
- İçerden ve dışarıdan bazı paslaşmalar var demi?
Yurtdışındaki bir takım kişiler ile görüşenler onu unutmasınlar onlar bizle de görüşüyor biz de alıyoruz o haberleri onlara neler anlattıklarını biz de biliyoruz. nasıl şikayet ettiklerini ülkelerinin Cumhurbaşkanlarını Başbakanını nasıl şikayet ettiklerini çok iyi görüyoruz.

- Bir sırrı paylaşma adına sormuyorum. ama siz sayın Erdoğan ile çok yakından çalıştığınız için mesela hiç böyle sizinle görüştükten sonra ya bize anlatıldığı gibi değilmiş deniyor mu? bunun örnekleri var mı yabancı heyetlerde?

Tabi bu çok oluyor. Bir takım önyargılar ile gelip bizimle görüşenler tabi bizim anlattıklarımızı duyduktan sonra kafalarındaki soru işaretleri tabi bir çoğu gidiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dediniz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidip de okuma hakkını arayanların hakkını kim verdi. Bu ülkede genç kızlarımız üniversite kapılarından sadece ve sadece inançları ve üzerindeki kıyafet nedeniyle kapılardan çevrilirken Şimdi sayın Cumhurbaşkanımıza o çirkin yakıştırmayı yapmaya çalışanlar neredeydi. Yani kullanılan kelime diktatör 20 sene 25 önceki başlıklar bir bakın kimler için neler kullanıldı. Bu kelimeler daha önce de kullanıldı. Hep aynı zihniyet aynı kelimeleri kullanarak insanları karalamaya çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşı, bu ülkenin evlatları sadece ve sadece başörtüsü taktıkları için okullardan çevrilirken neredeydi. Bu en üst derecede demokrasiyi savunanlar hiç ortada yoklardı. Ne diyorlardı, bu ülkenin kuralları bu böyle yapacaksınız. Bu nasıl bir yaklaşımdır. Şimdi aynı Cizre örneğini verdik Cizre'de billboardlarda musluklardan kan akıtanlar 7 haziran seçimleri sonrası seçilmiş milletvekillerine çıkıp da tehditleri bunlar niye ortada yok. Onları da yazmaları gerekmiyor mu? Hiç çıkmıyor bunlar ortaya. Bizimle alakalı en ufak bir şey olduğu zaman kocaman kocaman manşetler atılıyor. Büyük büyük yazılar yazılıyor. Tehdit edenlerin hakaret edenlerin, büyük büyük poster asanların yaptıkları neden yok ortada. burada bir yönlendirme var. ben buradan Financial Times' a soruyorum. İngiltere'de bir siyasi partinin seçim propagandası esnasında billboardlara musluğundan kan akan bir musluk resmi koymasının cezası acaba nedir. Buyur bunu da yazsınlar neden ortaya koymuyorlar.
''Avrupalılara da buradan sesleniyorum. Yaşadıkları uyuşturucu sorunlarının kökünde bu terör örgütü var''
- Ben sizin demecinizi gördüm diyorsunuz ki gençler korkmasın itiraz etsin biz varız. Hem hükümet olarak hem bakanlık olarak genç olduğunuz için de onlar ile empati kurabilecek durumdasınız. Tam olarak ne demek istiyorsunuz orada cesur olsunlar derken?

Biliyorsunuz Türkiye'deki bazı medya mensupları terör örgütünün biliyorsunuz bir kampına gitmişlerdi. Orada yerde izmarit bile yok gibi haberler yapıldı. Gazetecilik anlamında istediği haberi yapmakta tabi ki hakkıdır. Ülkemizin vatandaşlarının gözünün içine baka baka terör örgütünün kampının yerde izmarit olmayışını yazmak bu nasıl bir yaklaşımdır. Bahsettiği yere sigara izmariti atılmayan o terör örgütü biliyor musunuz, dünyadaki en büyük uyuşturucu kaçakçılarından biridir. Gençlerimizi zehirleyenlerden gençlerimizin geleceklerini karartan. Avrupalılara da buradan sesleniyorum. Yaşadıkları uyuşturucu sorunlarının kökünde bu terör örgütü var. İnsan ve silah kaçakçılığı da yapıyor bunları neden konuşmuyorlar. Orada özellikle parmak basmak istediğim konu şu idi zalimler korkaktır terör örgütü zalimdir. İnsan öldürüyor terör örgütü adı üzerinde buna verilecek en güzel cevap demokratik seçimlerde gidip sandıkta oyunuzu kullanmak hür iradenizle sandıkta oyunuzu kullanmak bir siyasi parti gibi hür iradenizi gidip terör örgütüne dayayarak değil. sayın Demirtaş Türkiye'de ki siyasi birlikten beraberlikten bahsediyor konuşmalarında. Neden o zaman Avrupa'daki salonlarda yaptığı konuşmalarında Türk bayraklarının kapatılmasına göz yumuyor. neden Türk bayrağının kapatıldığı bu ülkenin bayrağının kapatıldı salonlarda konuşuyor. Neden şunu söyleyemiyor. O bizim bayrağımız açık bayrağımızı gururla sergileyin diyemiyor. Demek ki gizli bir ajanda var bunlara karşı iste. Gençlerimiz cesur olacak bu demokratik cesareti ortay koyduklarında onları zorla başka yere çekmeye çalışanlar kaçacak delik arayacaklar.
- Beyanname de çok ağırlıklı olarak gençler var iş kurmasından tutun da eğitim imkanlarından faydalanmasına kadar
Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı farklı yayın yapanlara şunu sormak isterim, biz hükümete geldiğimiz 2002'de Türkiye Cumhuriyeti'nde seçilme yaşı 30 idi. Biz bunu ilk aşamada 25'e düşürdük. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde 25'ten 18'e düşürmeyi dile getirdi. Bu demokratik bir hak değil midir? Bu gençliğimize verilen özgürlük hakkı değil midir? Bunu dile getiren kişiye böyle bir takım ithamlar dile getiriliyor. Buradaki çelişki ortada. Gençlerimizin bunu iyi bilmeleri lazım. Bizim proje desteklerimizde STK'da çalışan gençlere destek veriyoruz. Proje destek çalışmalarımızda özellikle madde bağımlılığıyla ilgili çok ciddi çalışmalarımız var. Tabii ki emniyetimizin aldığı tedbirler, yaptığı çalışmalar çok önemli ama eğitim ve onlara vereceğimiz destekle özellikle erken yaşta farkındalık yaratmamız gerekiyor. Bu anlamda 900'ü aşkın antrenöre bağımlılıkla ilgili çok güzel programlarımız oldu, onlara eğitimler verdik. Çünkü onlar sportif anlamda gençlerimizle ilk bir araya geldiklerinde temas sağlıyorlar.
"Evlatlarımıza ne olur göz kulak olalım, onlara destek olalım"
Bağımlılık pençesinde olup kurtulmuş ya da kurtulmak için mücadele eden gençlerimizle çok kez bir araya geldim, sohbet ettim. Şunu söylemek istiyorum, aileler çok dikkat etsinler. Çocuklarının üzerine titresinler. 'Benim evladım yapmaz' denir genelde. Ama o ailelerin de dile getirdiği şey 'biz farkında değildik. Her an her şey maalesef, bir boşluğuna denk gelebilir ve bir şekilde bunun pençesine düşebilir. Evlatlarımıza ne olur göz kulak olalım, onlara destek olalım, onların yanında oluğumuzu hissettirelim, ailelerinin sevgilerini hissetsinler ve her zaman onların kucaklayıcı ve toparlayıcı olduklarını bilsinler. çünkü konuştuğumuz gençlerin en çok özlem duydukları şey ailelerinin sevgisi, muhabbeti. Ailenin, annenin, babanın ve bir kardeşin yerini hiçbir şey tutamaz. Tabii ki bizim devlet olarak ve insan olarak görevimiz elimizden gelen her yardımı onlar için yapmak. Ama birinci iş aileden başlıyor.
Paralel yapıyla mücadelenin sizinle alakalı olan kısmı öğrenci yurtları. Bir takım projeleri hayat geçirdiniz. Onların yurtlarına ihtiyaç duyulmayacak şekilde çalışmaları sürdürüyorsunuz. Ne aşamadayız?
Son zamanlarda Kredi ve Yurtlar Kurumu'nun ciddi bir hamlesi oldu. Şu anda geldiğimiz kapasite 430 bin civarıdır. Bu yıl başına kadar inşallah 470-480 bin civarına gelecek. 2013'te ben göreve geldiğimde 280 bin kapasite vardı, 2002'de AK Parti hükümeti geldiğinde 180 bin civarındaydı. Böyle bir ivme ile devam ediyoruz. Önümüzdeki yıl Eylül ayında 600 bini aşacağız. Biz şu anda başvuru yapmış gençlerimizin başvurularını karşılamada ciddi bir orana geldik ve yüzde 50'yi aştık. Bu daha da hızlanarak devam ediyor. Tüm illerimizde yeni yurtlarımız devreye giriyor. Kredi ve Yurtlar Kurumu'nun kanunda bir değişiklikle kendi yurdumuzu kendimiz yapma yetkisini aldık ama ağırlıklı olarak özel sektörle bir arada yaptığımız ön protokollü uzun dönem kiralama yöntemini kullanıyoruz. 15 yıllığına bir binayı kiralıyorsunuz, yönetimi tamamen bizde oluyor. 15 sene sonra bizim envanterde olmadığı için bakımı şirkete ait oluyor. Bu sayede hem özel sektöre iş imkanı oluyor hem de biz daha az masrafla daha çok öğrenciye ulaşma imkanı elde ediyoruz. Devletimiz şefkati tüm gençlerimizedir. Gerçekten çok yoğun bir şekilde yurtlarımızı inşa etmeye devam ediyoruz. Bunların bölgesel dağılımını da dikkatli yaparak, üniversitelerimizle işbirliği içinde yapıyoruz ki talepleri doğru karşılayabilelim. Şu anda en üst noktaya geldik diyemem ama çok yol kat ettik. İnşallah daha fazla kapasiteye ulaşıp önümüzdeki yıllar çok farklı noktaya geleceğiz.
CHP Passolig'i kaldıracağını beyannamesine aldı. Bu Passolig meselesinde bir geri adım var mı yoksa sürdürmekte kararlı mısınız?
CHP'nin seçim beyannamesinde böyle bir başlık var ama bunu koyanlar elektronik biletin 6222 sayılı sporda şiddeti önleme yasasının bir parçası olduğunu unutuyor. Bu Meclis'ten geçtiği zaman altında CHP'nin de imzası var. Elektronik bileti uygulama sorumluluğu Türkiye Futbol Federasyonu'nundur. Federasyon 2013 yılının Temmuz ayında yaptığı ihale ile Passolig olarak bilinen şekilde uygulamasını gündeme koymuştur. Bunun uygulanacağı çok daha önceden belliydi.
"İsteyenin istediği sloganı atmasının önünde bir engel yok "
Sayın Kılıçdaroğlu seçim beyannamesinde bir takım ithamlarda da bulunuyor. Bazı milletvekili adayları da sporla ilgili yaptıkları açıklamalarda bunları gündeme getiriyor. 'İsteyen istediği sloganı atacak' diyor. İsteyenin istediği sloganı atmasının önünde bir engel yok ki. Ama siz şiddet içeren hareketlerde bulunup, affedersiniz ama toplu şekilde küfürlü tezahürat etmek olarak ona hepimiz heralde hayır diyeceğiz. Bugün bir derbi maçı var ve biletler tükendi. İşlemeyen sistem bu mu? E bilete karşı olanlar kim biliyor musunuz? Karaborsa bilet konusunda bir takım gelirleri olan ve bunu suiistimal edenler ve statlara gittiklerinde şiddete ve spor dışı olayların içinde bulunanlar buna karşı çıkıyor. Ailesiyle, çocuğuyla, eşiyle stada gidip de huzurlu bir şekilde maç izleyip, gönül verildiği renklere destek vermek isteyenlere hiçbir engel yok ki.
Geçen hafta Berkay isimli bir yavrumuz ağlayarak babasına sarıldı ve babası montla üstünü kapatmak zorunda kaldı. Sayın Kılıçdaroğlu o yavrumuza ve o yavrumuzun babasına ne diyecek acaba? Çok merak ediyorum.
Akşamki Fenerbahçe-Galatasaray derbisine dair ne söylemek istersiniz?
Bu sportif anlamda bir müsabaka ve dünyada sayılı derbiler arasında. Ülkemizdeki iki tane çok önemli kulübünün, renklerinin mücadelesi olacak. Artık hem yöneticilerimizin, hem sporcularımızın hem taraftarlarımızın bunu anlamını iyi görmeleri gerekiyor. Ben ümit ediyorum ki bugünkü karşılaşmada hiçbir olumsuzluk yaşanmayacak. Bu anlamda önlemler de alınmış durumda. Güzel bir karşılaşma olmasını diliyorum. Dünyada Türk Futbolu'nun değerini ortaya koyacak ve onun güzelliğini ortaya koyacak bir maç olmasını diliyorum. İyi olan kazansın.