05 Mart 2015
Bakan Çağatay Kılıç, Habertürk Televizyonu’na verdiği özel röportajda gençlik, spor ve siyaset gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Habertürk Televizyonu Ankara Temsilcisi Veyis Ateş’in konuğu olan Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, gençlik, spor ve siyaset gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Bakan Çağatay Kılıç’ın sorulara verdiği cevaplar şöyle:
-Dünyanın en önemli 3.derbisi varken Fenerbahçe mi yoksa Galatasaray mı diye ilk soruyla başlasak nasıl olur?
Öncelikle, sabah Konya’da meydana gelen kazada şehit olan iki pilotumuza Allahtan rahmet diliyorum. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda kazanın sebepleri bulunur ve bir daha böyle kazalarla karşı karşıya kalmayız. Tabii ki eğitim uçuşları içerisinde bazen bu tip kazalar olabiliyor ama ümit ediyoruz ki bir daha şehit haberi almayız. Rabbim rahmet eylesin. Ailelerine baş sağlığı diliyorum. Milletimizin de başı sağ olsun.
“Ümidimiz derbinin bir şölen havasında geçmesi”
Hafta sonu önemli bir derbi maçı var. Hem Türk futbolu açısından hem de genel manada spor anlamında önemli bir gün ve müsabaka yaşanacak. Ümidimiz, arzumuz şölen havası olması yönünde. İnanıyorum ki bütün Türkiye’deki spor ve futbol severlerin ümidi de derbinin şölen havası içinde olması noktasında. Maçın sonucuyla ilgili sorduğunuz takdirde her iki taraf için de olabilecek üç ihtimalli bir maç; galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik.
-Sizin gölünüzde hangisi yatıyor Sayın Bakanım?
Benim gönümde yatan şu; dünyadaki derbiler içerisinde de çok özel bir derbi ve dolayısıyla dünya futbolu anlamında takip edilen bir derbi. Yurtdışındaki birçok taraftarın yabancı arkadaşlarıyla takip edip değerlendireceği, bunların yanı sıra dünya spor basınının ve Türk sporunun geleceği anlamında değerlendirmelerde bulunan kişilerin takip edeceği bir derbi olacak.
“Yöneticilere, futbolculara, taraftarlara herkese sorumluluk düşüyor”
-Bu takipte sporda şiddeti gidermek için örnek görüntüler verecek miyiz?
Benim maç sonucundan istediğim, arzuladığım işte budur. Yapılacak olan müsabakanın, yaşanacak olan futbol şöleninin bütün dünyaya, “İşte bir derbi maçı böyle olmalı, işte bir derbi böyle zevkli bir şekilde yaşanmalı” dedirtmeli. Burada futbolcu kardeşlerimize, yöneticilere, aynı zamanda müsabakayı izlemeye giden taraftarlara düşen büyük sorumluluklar var. Stadın içerisinde kullanılacak olan tezahüratlarda küfüre yer olmadığını hep söylüyoruz ve buna da herkes katılıyor. Son zamanlarda bu yönde ciddi anlamda da bir çağrı var. Ben genel anlamda küfürle ilgili olarak bunun hiçbir şekilde yaşanmamasını istiyorum.
“Bu sezon sahaya madde atma konusunda ciddi azalma söz konusu”
-Passolig sporda şiddetin azalmasında, daha derli toplu sloganların atılmasında, tribüne gelen izleyici anlamında bir nitelik kazandırdı mı?
Burada şunu görmemiz gerekiyor, elektronik bilet, kanuni anlamda bir zorunluluk. Meclisteki siyasi partilerin ortak desteğiyle geçen bir yasa. Bunla beraber futbol federasyonunun bu yasanın uygulanmasıyla ilgili olarak üstüne düşen bazı sorumlulukları var. Bunları yerine getirmek üzere, 2013 yılı içinde yapılan ihaleyle, şu andaki elektronik bilet uygulamasıyla bunun hayata geçirilebilmesi noktasında çalışma yapıldı. Elektronik bilet olarak baktığınız zaman şunu kesinlikle görmemiz gerekiyor; bazı futbol müsabakalarında sahaya atılan yabancı maddeler oluyordu. Bu sezon çok ciddi anlamda bir azalma söz konusu. Hep bardağın boş tarafı konuşuluyor ama bir de bardağın dolu tarafına bakmamız gerekiyor.
Öyle bazı maçlar oldu ki; spor camiasında yer alan yöneticisinden taraftarına, futbolcusuna kadar hiçbirimizin tasvip etmediği tribünlerden sahaya o tip pozisyonlar yaşanıyordu. Bu tip olaylarda ilk etkilenen zaten futbolcu, basın mensupları, top toplayıcı kardeşlerimiz, emniyet güçlerimiz ve oradaki sağlık görevlileri oluyor. Çünkü sahanın içerisine gelecek olan bu yabancı maddenin doğrudan gideceği yerler bunlar. Bunların yaşanmaması için alınan önlemlerin bence desteklenmesi gerekir.
-Passolig böyle bir önlem mi?
Elektronik bilet böyle bir önlem.
“Maça gitmek isteyenin önünde bir engel yok”
-Hafta sonu Liverpool’u izledik.Normal maçların ortalama seyirci sayısı 10 bin civarında Liverpool maçında ise 67 bin kişi. Futbol sektöründe emek veren insanlar için önemli bir katkı. Dolayısıyla nicelik sorusuna gelirsek, buradaki niceliği arttırmak için passolig’te biraz daha yeni bir gelişme veya yeni bir uygulamaya gitmek söz konusu mu?
Şunu iyi görmemiz gerekiyor maça gitmek isteyenlerin önünde bir engel yok. Bunu dile getirirsek konuya yanlış açıdan bakmış oluruz.
“36 bin seyirci olunca Olimpiyat Stadı boş gibi görünüyor”
-Peki niye gitmiyor insanlar?
Kulüp üzerinden gitmek istemiyorum ama. Şu anda Beşiktaş’ın İstanbul’da maçlarını oynadığı Olimpiyat Stadı şehrin farklı noktasında, biraz uzak olan bir yer. Seyirci kapasitesi açısından da çok büyük bir kapasiteye sahip. Daha önceki bir maçta 35 – 36 bin seyircinin yine Atatürk Olimpiyat Stadı’nda olduğunda stat sanki yarısı boşmuş gibi gözüküyor. Ama kapasitesi açısından baktığımız zaman zaten o stadın kapasitesi o noktada. Ama aynı seyirci sayısını eski İnönü Stadı’na koyduğunuzda zaten dolmuş oluyor. Şunu söylemek istiyorum, bardağın boş tarafından bakmak dediğim bu. Tabii ki bir alışma süreci var. Bu yasa çıktığında ne zaman devreye gireceği belliydi. Ertelenmeler oldu ama 2013 sezonu o yılın başında kulüpler bunu 2014 yılının Nisan ayında devreye gireceğini biliyordu. Buna göre hazırlıklar yapıldı. Bir yaz dönemi geçirildi. Burada elektronik biletin uygulamasıyla ilgili ihaleyi kazanan şirketin de eksikleri olabilir ki bazı eksikleri var, onlar düzeltildi. Şunu da görmemiz gerekiyor, hiç birimiz statlar içerisindeki şiddeti tasvip etmiyoruz.
“Yurt dışından örnek veriyoruz ama orada verilen cezaları niye konuşmuyoruz”
En son basketbolda ki yaşanan olaylar. Statlarda değil sadece basketbol müsabakalarındaki salonda yaşanan bu olayları tasvip etmemiz mümkün mü? Orada bir de kadınlar basketbol liginden söz ediyoruz. Tezahüratın içerisinde kullanılan o nahoş sözleri, küfürleri affedersiniz dile getirmek zorunda kalıyoruz, hatırladığımızda bu bize yakışıyor mu? Bu bizim kabul edebileceğimiz bir şey mi? Yurt dışından örnek veriyoruz. Ben yurt dışından örnek verme konusunu çok sevmiyorum. Niye yurt dışından örnek alalım kendi içimizden bakalım. Ama yurt dışından örneği veriyorsak şunu niye görmüyoruz; yurt dışı diyoruz, Avrupa diyoruz, farklı ülkelerdeki müsabakalar diyoruz. Peki orada şiddet olayı, sportmenliğe aykırı davranışlar olduğu zaman verilen cezaları niye konuşmuyoruz hiç. Veya bu tip davranışlarda bulunanların karşılaştıkları hukuki süreçleri niye hiç konuşmuyoruz. Onları hiç dile getirmiyoruz. Bir çok ülkede biliyoruz ki ceza almış kişiler maçlara gidemiyor. Karakollara pasaportlarını teslim ediyorlar yurt dışı maç olduğunda, gidip imza atıyorlar. Zaman zaman gözaltına alınanlar var bu konuyla ilgili.
“Stat zeminleri konusunda çalışma yapan ekip var”
-Hem futbol oynayanların, hem futbol izleyenlerin bir derdi daha var bozuk zemin. Ne yapacaksınız bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
Biraz evvel elektronik bilet uygulamasını konuştuk. Uygulaması Türkiye Futbol Federasyonu’nun sorumluluğunda alanı olan bir nokta. Tabii ki biz kanuni açıdan denetlenmesiyle ilgili ön çalışmalarımızı yapıyoruz. Statlarımızın zeminleriyle ilgili konuya gelince, yine bizim sorumluluk alanımızda olan bölümleri var, bizim sorumluluk alanımızda olmayan tarafları var. Ama ben olaya şu anlamda yaklaşıyorum. Sorumluluk alanı aslında hepimizin. Benim de burada sorumluluğum var ve görevim gereği bunu yapmam gerekiyor. Futbol Federasyonumuzla da Spor Genel Müdürlüğümüzle de görüştüm. Şu anda bir ekip bu statların zeminlerinin neden bu şekilde kolay yıprandığını veya hava koşullarına bağlı olarak farklı noktaya neden geldiği gibi bir çalışma yapıyorlar.
“Sorunlu stat zeminleri kısa süre içerisinde kalıcı olarak çözülecek”
Bazı yerlerde tabi yoğunluktan dolayı kaynaklanan da sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Bazı statların inşaasıyla alakalı olan noktadaki zaman süreci. Örneğin Beşiktaş’ın bu noktada yaşadığı bir sıkıntı var. Gerçi Ankara’da bazı maçlarını oynadı, Konya’da oynadı. Konya’da açılan yeni stat da bu noktada kullanıldı biliyorsunuz. Gayet de güzel bir stat oldu, zemini açısından da bir sıkıntı yok. Ama biz Olimpiyat Stadı’nın zeminini elden geçirdik, bir düzenleme yaptık orada. Daha iyi yere nasıl gidilebilir bunun da çalışması içerisindeyiz. Bazı statlarda örneğin güneş ışığıyla alakalı yaşanan sıkıntılar vardı. Bununla ilgili olarak özel yöntemler devreye sokuldu. Örnek vermek gerekirse Mersin Stadı ile ilgili olan bir şey, şu anda çok daha farklı bir noktaya gelmiş durumda. Genel anlamda baktığımızda bütün bu zeminlerle ilgili bir çalışma yapıp bunların neden bu noktaya bu kadar hızlı geldiklerinin hızlı, verimli ve efektif bir şekilde araştırmasını yapıp ne yapmalıyız? Futbol Federasyonumuzla da bunu konuşacağız. Bizim görev alanımızda olan statlarla alakalı kendimiz de bu noktada çalışıyoruz. Kısa süre içerisinde bunun artık kalıcı bir şekilde çözülmesi gerektiği konusunu ben de paylaşıyorum. Ancak şunu da göz ardı etmemek gerekiyor, gerçekten bazı yerlerde de hava koşullarının engellenemez bir takım etkileri de oluyor.
''200 binin üzerinde kardeşimize malzeme desteği verdik''
-Amatör sporlarla ilgili bir şey sormak isterim. Buradan belki yabancı sporcu konusuna da değineceğim. Bir teşvikiniz var mı? Küçük kulüpler, amatör kulüpler, için zira bazı kulüpler orada artık kapatmaya kadar gidecek düzeye geldi.
Biz amatör sporlarla alakalı önemli çalışmalar yapıyoruz. Sadece futbolda değil sporun her dalında amatör ruh çok önemli. 2014 yılı içerisinde 200 binin üzerinde sporcu kardeşimize malzeme anlamında destek verdik. Bu desteğin daha fazlasını yapabilir miyiz noktasında kaynak açısından farklı açılımlar sağlayabilmek adına araştırmalar yapıyoruz. Kulüplerimizin üzerinde amatörlerle ilgili yükün hafifletilmesi konusunda çalışmalarımız var. Çünkü gerçekten amatör kulüplerde yetişecek olan kardeşlerimiz daha sonra profesyonel anlamda yaptıkları çalışmalarla ülkemizi temsil edecek. O ruh da buradan geliyor, dolayısıyla kulüplerin bu noktada daha fazla desteklenmesi için bir çalışmamız var.
“Amatör branşlara destek çalışmamız var”
-Yani bunlar hem Türk futboluna katkısı hem de dünyada Türkiye'nin PR'ı açısından artık bir endüstri olduğunun tekrar altını çizersek…
Spora baktığınız zaman şimdi futbol ile alakalı dünyadaki yıllık cirosunun 4.5 milyar dolar civarında olduğu bir sektörden bahsediyoruz. Şunu açık olarak dile getirmek isterim ki, kulüplerimizin amatör branşlarla ilgili olarak çalışmalarını daha fazla desteklemek için çok ciddi bir çalışmalarımız var. Bu çalışmalarımız, inanıyorum ki tamamlandığında daha farklı bir noktaya gelebileceğiz.
-Ne kadar bir zaman sonra Türkiye'nin oturmuş dünya standartlarından oluşan bir spor politikası olacak? Çok ciddi sporcular yetiştirebileceğimiz bir zaman dilimi biçiyor musunuz Türk sporu için? Yoksa bu dünyaya göre değişen gelişen bir şey mi?
Bu çok erken yaşta başlaması gereken bir eğitimle yürümek zorunda olduğumuz bir yol. Bununla alakalı olarak Milli Eğitim Bakanlığımız ile bir çalışmamız var. Burada onlarla bir araya gelmemiz gerekiyor. Çünkü sporla birlikte eğitimi de devam eden kardeşlerimiz bulunuyor. Yani erken yaşta bu işe gönül vererek başlayacak kardeşlerimizin, sporcu olarak devam edenlerin çalışmaları da aynı zamanda eğitim hayatlarının da hiç bir şekilde aksamaması gerekiyor.
“Eğitim ile sporu beraber sürdürebilecekleri bir imkanı gençlerimize sunmak için çalışıyoruz”
-Çocukların sanıyorum haftada 2 saat beden eğitimi var. Avrupa'da ise bu 6 saate kadar çıkabiliyor. Bu konudaki görüşleriniz neler?
Doğru daha fazla ama orada şöyle bir şey söz konusu Mili Eğitim Bakanlığı ile bu ilerliyor. Bu sporcularımızın kendilerini yetiştirebilmeleri için süreci nasıl rahatlatabiliriz. Bu çalışmalara erken yaşta başlamamız gerekiyor. Çünkü, ortaokul ve lise çağlarındaki sporcularımız kendilerine bir yol çizmek zorunda kaldığından, eğitim mi spor mu bu ayrıma geldiklerinde yardımcı olabilmek adına çalışmalar yapıyoruz.
Aileleri de doğal olarak çocuklarının gelecekleri için duydukları kaygılarıyla ilgili olarak onları yetiştirme konusundaki isteklerinden kaynaklanan bir yönlendirmeyle çoğu genç kardeşimiz burada eğitime yöneliyor.
Ama biz imkanları hem eğitimi hem sporu beraber götürebilecek şekilde sunarsak inanıyorum ki sporda da çok daha büyük başarılar elde edeceğiz. İşte bunun için ortaokuldan hatta ilkokuldan tarama anlamında kabiliyetlerin ölçülmesi için erken yaşlarda başlayacağımız bu birliktelik, spor yaşamlarında onlara vereceğimiz özel bir yaklaşım ve statüyle kendilerini daha iyi geliştirmelerini sağlayabiliriz. Bunu başardığımız durumda da sizin de dile getirdiğiniz gibi gelecekle ilgili birçok farklı alanda çalışmaların önü açılmış olacaktır.
“Tesisleşme Anlamında Çok Farklı Bir Noktadayız”
Ama bir nokta daha var. Tesisleşme anlamında geçmişe baktığımızda çok büyük eksiklerimiz vardı. AK Parti iktidarları öncesi çalışmalar ile bugün gelinen noktadaki spor tesisleşmesine bakarsak çok farklı bir noktada olduğumuzu görebiliriz.
Bakanlık olarak tek bir bakanlık olarak kurulmasından sonra dahi çok farklı bir ivme ile yolumuza devam ediyoruz. 900'ün üzerinde spor tesisi inşaa edildi. 2011 'den beri sadece geçen sene içerisinde 140’ın üzerinde spor tesisinin inşaatı bitti ve faaliyete girdi. Bunların içerisinde futbol sahaları, basket sahaları, yüzme havuzları var. Tesisler arasında yapımı devam eden, artık bitme noktasına gelenler var. Bunların hepsi bir alt yapı.
''Gençlik çalışmalarını sporla birlikte yürütüyoruz''
-Siz bunları yapıyorsunuz ama ilgi ne düzeyde?
İlgi gerçekten yükselmiş durumda, çünkü bakın birincisi lisanslı sporcu sayısında çok ciddi bir artış var, 5.5 milyonu aşmış durumdayız. Şimdi bazı seyircilerimiz diyebilirler ki lisanslı sporcu sayısı artıyor ama aktif sporcu sayısındaki durum nedir? Aktif sporcu sayımız da artıyor. Sporla ilk defa tanışmış kardeşlerimizin sayıları çok fazla artmaya başladı. Bir milyonu aşmış durumdayız burada ve her fırsatta sportif çalışmalarla gençlik çalışmalarını bir arda götürüyoruz. Tabi gençlik anlamında ki çalışmaların da bizde olması tabi Gençlik ve Spor Bakanlığı olmamızın bize getirdiği avantaj bu, gençlik çalışmalarını spor ile beraber yürütüyoruz. Bakın şunu iyi görmemiz gerekiyor, yapacağımız çalışmaların geleceğe yönelik olarak adımlarını iyi atmamız lazım tesisleşme anlamında dile getirdiğim konuyu şu nedenle dile getiriyorum tesis yapmak alt yapıyı oluşturmak çok önemli, ama tesisin içini doldurmakta ondan daha önemli bunun da farkındayız bundan dolayı zaten çalışmalarımızı bu yönde yapıyoruz.
“Uyuşturucuyla mücadele konusunda 112 projemiz var”
- Bu çocukları, bu gençleri davet ederken aynı zamanda ilk başta akla getirdiği için söylüyorum uyuşturucudan da veya daha boş, beleş işlerden de kurtarmış oluyor muyuz? Yani gençleri. Uyuşturucu ile mücadele için bir şey yapılıyor mu?
Bunu dile getirmemiz gerekiyor özellikle 2014 yılı projeleri arasında yaptığımız destek kapsamında 122 tane projeye bunların hepsi uyuşturucu ile mücadele ve uyuşturucu dışındaki bağımlılıklarla ilgili 122 tane proje var. Bunlara 10,5 milyon lira destek sağladık. Bu çok ciddi bir rakam. Bunu neden yaptık? Bu genç kardeşlerimizin, bu noktadaki mücadelelerini desteklemek. Ama mücadele desteklemek kafi değil, daha öncesinden bilinçlendirmek gerekiyor. Çünkü bir kere kullandığınızda artık ömür boyu sizin üzerinizde izini bırakacak uyuşturucu maddeler var. Sadece uyuşturucu maddeler anlamında da bakmamak gerekiyor bağımlılığın çok farklı noktaları var. Alkol bağımlılığı var sigara bağımlılığı var internet bağımlılığı var. Yani bu anlamda da değerlendirmemiz gereken çok farklı bağımlılıklar var. Bunlarla ilgili çalışmalarımızı gençlik kamplarımız ve Yeşilay beraber yürütüyor. Sporcularımıza, antrenörlerimize, gençlik liderlerimize bu anlamda gençleri nasıl destekleyebileceklerine yönelik verdiğimiz formasyon ve destek eğitimleri var. Ve tabi ki yaptığımız yeni bir çalışmada da Yeşilay birlikte özel bir proje geliştirerek kamplarımızda bağımlılığın pençesine düşmüş ve kendini kurtarmış olan genç kardeşlerimizin desteklenmesine yönelik çalışmalar yapıyoruz.
-Sayın Cumhurbaşkanı ile uzun yıllar çalıştınız şu anda da kabinede gençlik ve spor bakanısınız. Şimdi bir çözüm süreci meselesi önümüzdeki en önemli gündem diğeri de başkanlık meselesi. Sayın Cumhurbaşkanı ile bunca zaman bir vakit geçirmiş biri olarak bir bakan olarak sormak isterim başkanlık meselesine bakışınız nedir?
Şimdi bakın buradaki yapılan tartışmaları, tartışmadan kastım şu; siyasi anlamdaki muhalefetin burada dile getirdiği konuları değerlendirdiğimizde, ben açıkçası muhalefetin başkanlık anlamında sadece "başkanlık" kelimesine muhalefet ettiğini görüyorum. Konumunda kişiyle ilişkilendirildiğini ve kişi bazında ele alındığını, Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili olarak yapıldığını görüyorum. Başbakanımız hatırlayın bundan çok kısa bir süre önce katıldığı televizyon programında da dile getirdi bunu. Yeni anayasa çalışmalarının ve bu yeni ruhun içerisindeki anlam olarak bakmak gerekir buna. Ben de o düşüncedeyim. Yani burada salt, sadece Sayın Recep Tayyip Erdoğan, şu an ki cumhurbaşkanımız olduğundan dolayı buna muhalefet etmenin açıkçası çok temelli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bunun nasıl olabileceği, ne olacağı konusundaki açıklamaları da muhalefetteki temsilciler çok farklı noktalara çekiyorlar. Bakın Cumhurbaşkanımız başkanlık sistemiyle ilgili olarak yaptığı konuşmalarda ve yaptığı açıklamalarda her zaman şunu dile getirmiştir; "daha hızlı anlamda çalışmak!" ama hiçbir zaman tek yerde bütün yetkilerin toplanması dememiştir. Bunu da çok iyi anlamamız lazım, iyi görmemiz lazım. Ama birbirini kontrol edecek olan güçler ayrılığı prensibine dayalı sisteminde hızlı çalışması düzgün çalışması ve verimli çalışması anlamında dile getirmiştir. Yani parlamento olmayacağı, böyle bir şey söylenmemiştir. Yargının olmayacağı, böyle bir şey söylenmemiştir. Hiçbir zaman da olmamıştır. Zaten baktığınız zaman başkanlık sisteminin içerisinde neyin olup neyin olmayacağı müzakereyle ortaya çıkacak olan bir şey.
-Sizin özel bir tercihiniz var mı? Fransa'daki gibi Amerika'da ki gibi Türk tipi..?
Bunların hepsi oturulup konuşulacak, değerlendirilecek şeyler. Ama şunu görüyorum, Türkiye artık o kadar hızlı gelişiyor, o kadar hızlı bir ivme içerisinde geleceğe doğru yol alıyor ki, bizim 2002'de konuştuğumuz konular ile bugün konuştuğumuz konular arasında çok ciddi farklar var. Ben o zaman siyasi anlamda dile getirilen bazı konulara baktığımız zaman bugün konuştuğumuz konular çok farklı noktada. Tek bir başlık, basit bir örnek verelim. Avrupa Birliği süreci. Avrupa Birliği üyelik süreciyle alakalı olarak 2002'de konuştuklarımız, hadi biraz daha geriye gidelim 2001-2000'de konuştuklarımızı hatırlayalım. Bizim şu anda Avrupa Birliği ile ilgili konuştuklarımıza bakalım. Çok farklı noktalardayız. Yani bunları da hatırlamamız gerekiyor. Çünkü şu anda biz Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini yapan bir ülkeyiz. Biraz evvel bahsettiğim tarihlerde biz Avrupa Birliği ile müzakereye bile başlayamamıştık, üyelik statüsüne gelebilecek düzeyde dahi değildik. Müzakere tarihi almak için yıllarca uğraşan bir ülke konumundaydık. Biz şu anda ne diyoruz? Biz Avrupa Birliği ile müzakere süreci içerisindeki yaptığımız çalışmalarla ki biz bu çalışmaları kendi ülkemiz için yapıyoruz, milletimiz için yapıyoruz ve bundan dolayı bu çalışmaların içerisinde yer alıyoruz.
“Başkanlık sistemini tartışmakta hiç bir beis yoktur”
-Farklılık dediniz de aklıma geldi. Sayın cumhurbaşkanının başkanlık sistemi ile görüşü farklı, geçtiğimiz günlerde sayın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün çift parlamenter yapıdan bir başkanlık sisteminden bahsetti. Ak Parti içindeki kurucuların, eski cumhurbaşkanının, Ak Parti içindeki bu farklı başkanlık sistemine bakışlarına ne dersiniz? Yoksa sizin özel bir tercihiniz var mı?
Tabi ki herkesin farklı noktalarda bir takım fikirleri gündeme getirmesi doğaldır. Bakın Cumhurbaşkanımızın yıllardır söylediği bir şey var "biz bu başkanlık sistemini tartışalım." ilk söyleyen kişi de sayın Cumhurbaşkanımız değildir. Bundan önce de bunlar dile getirildi. Ama onu dile getiren kişilerle alakalı olarak çok farklı şeyler söylenmedi. "Tartışalım, tartışmayalım." Bunlar dile getirildi. Şimdi sayın Cumhurbaşkanımız ne diyor? "Başkanlık sistemini tartışalım." Bunu bugün söylemiyor ki. Çok daha önceki zamanlarda da bunu dile getirdi. E dolayısıyla bunu tartışmak ta farklı fikirlerin ortaya konmasında hiç bir beis yoktur. Herkesin farklı bir bakış açısı olabilir.
“Çözüm Sürecinde Geçmişe Göre Farklı Bir Noktaya Gelindi”
-Kaygılar dillendiriliyor, bu kaygılardan bir tanesi işte çözüm süreci. Geçtiğimiz cumartesi günü kamuoyuna deklare edilen 10 madde meselesi ve bugüne kadar da muhalefetin "Bu 10 madde nedir?" yönündeki eleştirileri. Herhalde bunlarla ilgili bağdaştırılarak, işte muhalefet tarafından mensubu olduğunuz partinin HDP ile işbirliği yaparak bir başkanlık sistemini zorlayacak olması iddiaları sair. Bir şey sorsam, kişisel olarak ve hem da bakan sıfatınızla. Ak Parti ve HDP işbirliğine ne dersiniz?
Bu konuda ilk olarak şu soruya bakmak lazım ki; ‘Biz siyaseti neden yapıyoruz?’ Yanıtı çok açık; ülkemizin geleceği için, geçmiş yıllarda ve günümüzde yaşanan bazı sıkıntıların gelecekte yaşanmaması için. Bunun için de yapılacak çalışmalar içinde atılması gereken adımlar var.
Çözüm sürecinin gündeme geldiği ilk zamanlardaki konuşmaları hatırlamak gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanlığı döneminde Diyarbakır’daki yapmış olduğu konuşmasında bazı konuları dile getirdiğinde aynı eleştiriler o zaman da yapılmıştı. Fakat çalışmalarda bugün çok daha farklı bir noktaya geldik. Sayın Başbakanımız göreve geldiğinde, Meclis’ten aldığı güvenoyunun sonucunda hükümeti kurmasının ardından çözüm sürecinde yolun yarısının geçildiğini ve artık geri dönüşü olmayacağını belirtmişti. Ayrıca kamu düzeninde asla taviz verilmeyeceğini de ifade etmişti. Biz ülkemiz ve geleceğimiz için kardeşliği, beraberliği, anne ve babaların ağlamamasını neden istiyoruz bu çok önemli. Bunu iyi görüp, analiz etmemiz gerekiyor.
Siyaset kurumu, sorunların çözülme kavuşmasını amaçlar. Sadece yol, su, elektrik çalışmaları yapmak değil, ayrıca sosyal ve toplumsal anlamda var olan sorunları aşmak için adımlar atmak için siyaset yapılır.
-İç güvenlik tartışmalarına bakıldığında anlaşma biraz zor gibi gözüküyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?
Mecliste yaşananları ne muhalefet, ne iktidar tasvip etmez. Ben 2011 öncesi mecliste yaşanan bazı olayları dışarıdan görüyordum. 2011’den sonra milletvekili olarak seçilip, parlamentoya girince gördüm ki orda yaşananların ekranlara yansımayan yanları da oluyor.
“MHP’li Türkkan’ın Söyledikleri Eleştiri Değil Hakaret”
-Peki, 2011 öncesi ve 2011 sonrası sizin gözünüze çarpan farklılıklar ne yönde oldu?
Kavga olsun kimse istemez, açıkçası bunu dile getirmek dahi üzücü. Hiçbir vekilin kavga çıkarma düşünceyle geldiğini düşünmek istemiyorum. Şu noktayı atlamamak gerekiyor; iktidarın mecliste orayı çalıştırmak gibi bir yükümlülüğü söz konusu. Muhalefetin de iç tüzükten kaynaklanan hakkını kullanmakla beraber, meclisi kitleme yetkisi yoktur.
Son günlerde yaşananlarda kürsüye çıkmayın, eleştirmeyin demiyoruz. Tabi ki bu meclisten bazı yasalar bazen biraz tartışmalı bazen de kolay bir şekilde geçer. Ama ortak noktadaki bu gibi çalışmalar içerisinde hakikaten sabırlar zorlanıyor.
Dün akşam yaşanan MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın yürütülen çözüm süreci ile ilgili olarak AK Partili milletvekillerine yönelik sarf ettiği ağır sözlere dair değerlendirmede bulunacak olursak; o sözler ne meclis çatısının altına ne de bir milletvekiline yakışacak cümleler değil. Bu bir eleştiri değil, hakaret.
Mecliste başkanvekilliği görevinde bulunan Ayşe Nur Bahçekapılı, oturumu yönetmek zorundadır. Fakat, özelikle kadına şiddet konusunda tartışmalar yaşadığımız bu günlerde kendisine yöneltilen ağır sözler, kürsünün önünde dile getirilen hakaretler, doğru mudur?
“Gençlerimize Güvenimiz Tam”
-Hakaret ve sert tepkiler olunca da Mecliste tartışmalara yol açılıyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Ayrıca saatlerin uzaması ve uzayan süreye bağlı hissedilen yorgunluğunda etkisi söz konusu. Ama bizlerin siyasetçi olarak görevimiz milletimizin, ülkemizin geleceğine katkıda bulunmak. Sorunların nasıl çözülebileceğine ve daha iyiye nasıl ilerlenebileceğine katkı sağlama amacındayız.
Bu noktada hepimize düşen görevler var. Bizler gençlerimize güveniyoruz. Bu konuda genç nesillerimizin meclise girmesi konusunda adımlar atan da biziz. Bakın 30 yaş sınırını 25’e düşüren biziz. Ayrıca şimdide bu yaş sınırının 18’e düşürülmesini savunuyoruz.