05 Haziran 2015
Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Samsun’da yayın yapan Haberaks TV’nin konuğu oldu. Seçime sayılı günler kala önemli açıklamalarda bulunan Bakan Çağatay Kılıç, MİT TIR’larının durdurulması ve ardından o görüntülerin yayınlanmasıyla ilgili olarak, “O TIR’lardaki yardımlar Bayın Bucak Türkmenleri’ne gidiyordu” dedi.
Bakan Çağatay Kılıç’ın Haberaks TV Genel Yayın Koordinatörü Fatih Korkmaz, Haber Gazetesi Haber Müdürü Erdem Erol ve Haberaks TV Kurumsal Programlar Yapım Koordinatörü Sinan Sallabaş'ın sorularına verdiği cevaplar şöyle:
Samsun'la ilgili hayalleriniz ile başlamak istiyorum. Vizyonuna 2019 değil sadece, 2023 ve 2071'in hedeflerini koymuş programlı giden bir partinin başarılı bir bakanısınız. 2019’da tabi 19 rakamının Samsunla da çok özel bir ilgisi var. 2019 için Türkiye ve bakanlığınız ile ilgili hayalleriniz nelerdir?
Samsun Türkiye'nin en önemli şehirlerinden bir tanesi. Tarihi açıdan baktığınız zaman, Samsun Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki yolda ilk adımın atıldığı şehir. İlkadım'da başlıyor ve ‘ilk adım’ diyoruz biliyorsunuz Samsun'da. Bu özelliği ile beraber Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra da her zaman önemini korumuş bir şehir. Karadeniz Bölgesi içerisinde farklı bir yeri olan coğrafyasıyla beraber kendisini farklı noktalarda geliştiren bir şehir olmuş. Bunda şehrimizin vatandaşlarının çok büyük katkısı ve emeği var. Siyasetçisiyle, yerel yönetimiyle aynı zamanda müteşebbisiyle, vatandaşıyla, tarım üretimi yapanıyla, hayvancılık yapanıyla, hep beraber Samsun'u şuan getirdiğimiz noktadan çok daha ilerisine görmek istiyoruz. Doğrudan hayalleriniz neler dediğiniz zaman ise, 2011'de seçim çalışmalarına başladığımız zaman şunu konuşuyorduk; Samsun'u dünyaya ve Türkiye'ye daha fazla açmamız gerekiyor. Şehrimizin belli bir noktadan sonra gelişmesi için açılması gerekiyor. Hem dünyada hem de Türkiye’nin farklı noktalarında yatırım çekmesi ve burada üretimi yapılan ürünlerin Türkiye içerisinde ve dünyaya ihracı noktasında çalışmamız gerekiyor.
"Samsun, Karadeniz'in en büyük otel yatırımına sahip olan şehir"
Bir şehre turistin gelmesi için onu ağırlayabileceğiniz mekanların olması lazım. Şu anda Samsun'un alt yapısı bu noktada ciddi anlamda gelişmiş durumda. Samsun, Karadeniz'in en büyük otel yatırımına sahip olan şehir ve bu alandaki gelişim devam ediyor. Aynı zamanda gıda sektöründe ve hizmet sektöründe çok ciddi yol kat etmiş durumdayız. Turizmde, özellikle yabancıların Türkiye'ye ve Samsun'a gelmesi çok önemli. Farklı şehirlerde neden bu kadar yoğun bir turizm alt yapısı var? Orada gelişmiş ve buna yatırım yapılmış. Samsun'un bu noktada çok büyük bir potansiyeli var. Ama aynı zamanda kendi iç üretimi ile ilgili olarak da hem sanayisinde hem de katma değer getirebilecek Ar-Ge konusunda kendini geliştirebilecek ciddi anlamda bir altyapı var. Örneğin medikal sektör. Son zamanlarda basında yer almaya başladı. Samsun'da öyle bir medikal sektör var ki dünyadaki büyük firmalarıyla rekabet edebilecek bir yapıya sahip. Yakın zamanda da Başbakanlık Yatırım ve Destek Ajansı'nın Başkan Yardımcısı Samsun'daydı. Biz iki buçuk sene önce bir toplantı yapmıştık ve ilk adımları, hesaplamaları o zaman yapmıştık. Burada üretilip Avrupa'ya gönderilip sonra geri alınan ürünler var. Patent ve Ar-Ge konusunda daha fazla geliştirme gerekiyor.
"Samsun'daki dış ticaret hacmi, 13 yılda 127 milyon dolardan 1.2 milyar dolara geldi"
Sanayi ve limanlarımızı, tersanelerimizi daha fazla geliştireceğiz. Samsun'un havalimanında geldiği nokta çok farklı. Artık onu da geliştirmemiz gerekiyor. Bakın 2002'de Samsun'daki dış ticaret hacmi neydi biliyor musunuz? 127 milyon dolar. Şu anda 1.2 milyar dolar noktasına gelmiş durumda. Bu çok ciddi bir atılım, ivme. Bunun altını çok daha kuvvetlendirerek daha ileriye taşımamız gerekiyor. Bunları hep birlikte çalışarak yapacağız. Sanayicilerimizle ve işadamlarımızla oturup konuşacağız. Ama aynı zamanda vatandaşımıza destek olacağız çünkü Samsun'da çok ciddi bir müteşebbis ruh var. Şu anda seçim çalışmalarıyla ilgili olarak çok yoğun bir tempo içerisinde esnafımızı ziyaret ediyoruz. Daha önceki yaptığımız ziyaretlerde de bunu görüyorduk. Özellikle yeni iş yerlerinin açılmasındaki hızla ilgili olarak çok ciddi bir ivme var.
"Samsun İşitme Engelliler Olimpiyatlarına hazırlanıyor"
Uluslararası organizasyonların Samsun'da yapılması da Samsun tanıtımında çok önemli bir yer tutacak. İşte şu anda en yakın söyleyebileceğimiz, 2017'de Samsun'da yapılacak olan İşitme Engelliler Olimpiyatı. Bu Türkiye'nin bugüne kadar yapmış olduğu en büyük organizasyonlardan birisi olacak. Samsun şehri şu anda yerel yönetimleriyle, mülki idaresiyle, bizim yaptığımız çalışmalarla buna hazırlanıyor. Burada çok farklı bir tanıtım olacak. Biz daha önce Türkiye'nin ekonomisi açısından ilerlememiz gerektiğini, açılmamız gerektiğini, ticaret yapmamız gerektiğini söylüyorduk. Aynısı şehirler için geçerli. Düşündüğünüz zaman ülke için geçerli olan aynı zamanda Türkiye için geçerli olan.
"Potansiyelimizi daha fazla kullanmamız gerekiyor"
2002'deki işyeri sayısı 5 bindi, şu anda Samsun'daki işyeri sayısı 2015'te 20 binin üzerinde. Bu zaten nereden nereye gelindiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Potansiyelimizi daha fazla kullanmamız gerekiyor. Direkt komşularımızla ticaret yapma noktasındaki altyapılarımızı da daha fazla geliştirmeliyiz. Burada Büyükşehir Belediye Başkanımızın da çok ciddi bir çalışması var. Ben buradan da kendisine Samsunumuz’un gelişmesi anlamındaki çalışmalarından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Biz de buna destek vereceğiz ki veriyoruz da. Karşı kıyı diye tabir ettiğimiz Rusya ve Ukrayna ile ticaretimizi geliştirerek, yolumuza devam edeceğiz. Buradaki en önemli noktalardan biri de Samsun’un üniversitesi olan çok ciddi eğitim altyapısı olan bir şehir olması. Okul alt yapısı da iyi bir noktada. Sportif altyapımızın zaten nereden nereye geldiğini söylememe gerek yok. Bunları iyi kullandığımız zaman insan potansiyeli de çok yüksek olan bir şehir. Yani Ar-Ge diyorum ya. Bu Ar-Ge öyle çok basit değil, önemli bir şey. Kendi ürettiğini, kendinizin tabiri caizse kendinizin üretim bandına soktuğunuz bir üründen elde edebileceğiniz katma değer çok farklıdır. Bunu başarmaya çalışıyoruz.
"Sanayi üretiminde önümüzü tıkayan konularla ilgili oturup, konuşacağız"
Sanayi üretiminde önümüzü tıkayan konularla ilgili oturup, sanayi ve ticaret odalarımızla konuşacağız. Onların önlerinin açılması için elimizden geleni yapacağız. Dolayısıyla Samsun coğrafi yapısını da çok iyi kullandığı zaman, tarım konusunda belki de Türkiye'de bir çok şehirde olmayan bir potansiyele sahip. Çarşamba Ovası, Bafra Ovası. Bunları öyle bir toparladığımız zaman ben şunu görüyorum. Bakın misafirlerimiz Samsun'a geliyor. İşte seçim dönemi içerisinde de gerçekten birçok arkadaşımız gelip Samsun'da bir iki gün vakit geçirip, bizlere destek oluyorlar. Gelen herkes Samsun'un ne kadar gelişip değiştiğini ne kadar farklılaştığını iyi anlamda dile getiriyor. Samsun sahil şeridi ile çok büyük bir potansiyeli olan bir şehir Samsun. Kendisini geliştirme anlamında Türkiye'nin sayılı şehirlerinden. Onun için hep beraber çalışarak, sizlerle de çalışarak çünkü Samsun'un tanıtımı anlamında basına ve medyada çok büyük görev düşüyor.
"Dünya'da tanınan bir Samsun..."
Buradaki gelişmeleri beraberce yaparak inşallah hem Türkiye'de çok ciddi anlamda sıçrama yapmış bir Samsun, aynı zamanda dünyada da tanınan yeri olan bir Samsun. Ben Ak Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcılığı dönemimde ve milletvekilliği dönemimde yaptığım tüm yurtdışı ziyaretlerimde her zaman Samsun'la ilgili bir hatırayı götürdüm. Gittiğim ülkelerdeki yabancılara Türkiye ile ilgili bir hatıra, Samsun’la ilgili küçük bir götürürdüm. Biz sadece deniz hattında duble yol yapmış değiliz. Ankara'ya İç Anadolu'ya giden duble yollarımız var. Şimdi iç bölgelere yapılacak olan raylı sistem yatırımlarımız var.
"Samsun'u Türkiye'de ve dünyada farklı bir noktaya taşıyacağız"
Biliyorsunuz yüksek hızlı tren projesi noktasında artık ciddi yol almış vaziyetteyiz. Yük taşımacılığı ile ilgili yapılacak olan aynı zamanda düzeltmelerle raylı sistemde de Samsun çok farklı bir noktaya gelecek. Bütün bu yatırımlar bu birliktelikler uluslararası anlamda Samsun'u görünür kılmamız bizi çok daha farklı bir noktaya taşıyacaktır. Çünkü şunu biliyorum ki yaptığımız yatırımlardan sonra Türkiye'ye iade-i ziyarette bulunan bazı arkadaşlarımız, bizi ziyarete geldiğinizde memleketinizle, seçim bölgenizle ilgili bize bazı kitaplar, broşürler, hatıralar bırakmıştınız. Biz bir görmek istiyoruz dediler ve geldiler. Samsun'da vakit geçirdiler bir gece konakladılar. Burada onları misafir ettik, burada bazı yerlere gittiler ve çok güzel hatıralarla döndüler Samsunumuz’dan. Samsun'u geliştireceğiz, görünürlülüğünü arttıracağız. Hep birlikte Türkiye'de ve dünyada farklı bir noktaya taşıyacağız inşallah.
“Türkiye bir spor ülkesi”
Tabi bu anlattıklarınız Samsun’la ilgili hayallerinizdi. Daha yolun başında, çok genç bir Gençlik ve Spor Bakanı olarak hayalleriniz nedir? Gençlik ve Spor bakanı olarak şunlarda eksikti, şunları da tamamlamam gerekiyor dediğiniz bir liste mutlaka vardır. Bunları öğrenmek istiyoruz. Ayrıca, bakanlığınızın dışında 7 Haziran seçimlerine hazırlanıyorsunuz. İlk defa oy kullanacak genç bir kitle söz konusu. Onların Ak Parti algısı nasıl ve profil size ne söylüyor? En önemlisi de sizden talepleri nelerdir?
Dünyada, televizyonlarda, farklı yazılanlarda, çizilenlerde, sohbetlerde en çok konuşulan konulardan biri spordur. Biraraya geldiğimizde mutlaka sporla alakalı farklı farklı dallarda sohbetler olur. Kimi futbolu, kimi basketbolu, kimi voleybolu, kimi de bir takım yeni ortaya çıkmış olan spor dallarını konuşur. En çok da gençler konuşur. Ama daha kıdemli kişiler konuştuğunda da gençlerle alakalı konuları konuşur. Onun için diyorum ki Türkiye’nin spor ülkesi olması bunda etkili.
"Tesis anlamında iyi bir noktaya geldik"
Daha önce mevcut altyapı sorunlarını aştığımız için, tesis anlamında iyi bir noktaya gelmiş durumdayız. Ancak, eğitim sistemimizle alakalı yapmamız gereken bazı değişiklikler var. Bu değişiklikleri Milli Eğitim Bakanımız ile de görüştük. Bu değişiklikler de gençlerimizin hem spora yönelme anlamında cesaret kazanması, hem de okullarını sporla beraber aksatmadan götürecek bir duruma gelmeleri konusundadır. Bu anlamda da gençlerimizin donanımlı olması gerekiyor. Tabi bu sadece benim alanıma girmiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da burada çok büyük, özverili bir çalışması mevcut. Bizim de şu anlamda bir desteğimiz söz konusu; şu an 203 tane gençlik merkezimiz faaliyette. Önümüzdeki yıl içerisinde bu sayı 300’ü aşacak. Samsun’da ve Türkiye’nin çok farklı yerlerinde gençlik merkezleri yapıyoruz.
"Gençlik merkezlerimizde 1 milyonun üzerinde kayıtlı üyemiz var"
Önemli olan gençlik merkezlerimizin içerisinde ne yapıyoruz? Gençlik merkezlerinde neler yapıldığının bilinmesi lazım. Bilmeyenler gençlik merkezlerimizde yapılanlarla ilgili farklı açıklamalarda bulunabilirler. Bizim gençlik merkezlerimizde dil eğitimi veriliyor. İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Japonca, Osmanlıca eğitimi var. Çok ciddi anlamda talep de var. Aynı zamanda gençlik merkezlerimizde vermiş olduğumuz bütün kurslar ücretsiz olarak veriliyor. Aynı zamanda sanatsal anlamda; müzik aletleri olan ney, keman, piyano, flüt kursları veriliyor. Tabi ki bu kursların açılabilmesi içinde belli bir talebin olması gerekiyor. Bu konuda da çok büyük bir ilgi söz konusu. Şu anda gençlik merkezlerimizde 1 milyonun üzerinde kayıtlı üyemiz var. Bu şu anlama geliyor: Üye demek orada gelip faaliyet yapan, aktivite yapan gencimizin sayısıdır. Bu çok ciddi bir rakamı ifade ediyor. Sanatsal anlamda yine folklor, geleneksel el sanatlarımız, unutulmaya yüz tutmuş olan bazı el işlerinin gençlik merkezlerimizde kursları veriliyor. Ayrıca yapılan gezi programlarımız da bu faaliyetler içerisinde.
"Farklı bölgelerimizden gençlerimizi bir araya getiriyoruz"
Sayın Başbakanımız bugün, İstanbul’da gençlerle buluşmasında dile getirdiler. Farklı farklı bölgelerimizdeki, şehirlerimizdeki gençlerimizi seyahat programlarımızla birbirlerini daha iyi tanımaları için ve ülkemizin farklı bölgelerini bilmeleri, görmeleri için onlara gezi programları düzenliyoruz. Bunların hepsini gençlik merkezlerinde yapıyoruz. Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye, doğudan batıya, batıdan doğuya, İç Anadolu’dan farklı yerlere, farklı yerlerden İç Anadolu’ya… Çanakkale örneğini bu bağlamda gösterebiliriz. Bu yıl 35 bini aşkın gencimizi Çanakkale Zaferi’nin 100. Yılı ve 57. Alay yürüyüşü anma programına götürdük. Bu sadece bir program için. Bu devam ediyor ve yıl içerisinde sürekli devam edecek. Yine aynı şekilde Dumlupınar’la ilgili programlarımız buna örnek. Biz tarihimizi öğretiyoruz. Onlara bunu yaşatıyoruz. Türkiye’mizin farklı yerlerine götürüp, daha önce hiç gitmedikleri yerlerde ki özellikleri, tarihsel anlamdaki bazı yerleri görmelerini sağlıyoruz.
"Ecdada mektup yarışmamıza 500 binin üzerinde gencimiz katıldı"
Bu sene ecdada mektup yarışmamıza 500 binin üzerinde gencimiz katıldı. Biz hedefi Çanakkale dolayısıyla 250 bine koymuştuk. 250 bin şehidimizi anma dolayısıyla fakat bu hedef 500 bini geçti. Bütün bunlar gençlik merkezlerimizde oldu. Bununla birlikte gençlik merkezlerimizde sportif anlamdaki faaliyetler de söz konusu. Çünkü gençlik merkezlerimizin bir çoğunda, yaptığımız yerlerde ki nüfus yoğunluğuna göre de inşa ettiğimiz tesislerde spor yapma imkanınız var. Bu anlamda sportif anlamda gençlerimizin potansiyellerinin bulunması ve onların buralarda kendilerini geliştirmeleri gibi imkanlar sunuluyor. Federasyonlar ve kulüplerimizle birlikte çalışarak geçlerimizin kendilerini sportif anlamda geliştirmelerini sağlıyoruz. Okul dersi anlamında kendilerine destek veriliyor. Çok amaçlı salonları olan gençlik merkezlerimizde aynı zamanda sanatsal faaliyetler içerisinde tiyatro, drama gösterileri gibi oyunlar oynuyorlar ve sahneliyorlar.
"Gençlik merkezlerimizde uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle ilgili eğitimler de veriliyor"
-Gençlerin genç olmalarından kaynaklanan açmazları ve çıkmazları da var. Gençlerin anne-babalarıyla ve öğretmenleriyle da kuramadıkları iletişimi sağlamaları adına gençlik merkezlerinde ayrıca bir çalışma yapıyor musunuz? Onların rehabilite edilmesi adına da çalışmalar var mı?
Gençlerimiz arkadaş ortamında sorunlarını da konuşuyorlar. Örneğin, maalesef istemediğimiz bir şekilde uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle ilgili sorun yaşandığında bunlara hemen müdahale etme şansımız oluyor. Müdahaleden kastım da şu; yardımcı olmak. Bu bağlamda gençlik merkezlerimizde aynı zamanda uyuşturucu ve uyarıcı maddelerle ilgili eğitimlerde veriliyor. Burada uzmanlar tarafından neyin ne olduğu anlatılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızla yaptığımız aile eğitimleri veriliyor. Gençlik merkezlerinde tüm bunlar yapılıyor. Ben özellikle sayıyorum bunları. Aynı zamanda gençlik merkezlerimize gelen gençler, kendi akranıyla, yaş olarak büyüğüyle, küçüğüyle tanışma fırsatı buluyor. Farklı ortamlardan gelen gençler birbirlerini tanıyorlar. Seyahatler anlamında şehrin içinde de oluyor, dışında da. Bazen bu olumsuz durumlarla tanışmış gençlerimiz, gençlik merkezlerimizde bir çıkış yolu buluyorlar. Çünkü uyuşturucu, uyarıcı madde ve bağımlılıkla mücadele eğitimlerine katılanlar, orada belki bir eğitmene, paylaşamadıkları, aileleriyle ve arkadaşıyla paylaşamadıkları bir şeyi söyleyebiliyorlar. Bu anlamda onlara desteklerimiz de oldu. Arkadaşlarımızın şu veya böyle sıkıntıları var, “Bize destek verebilir misiniz?” diye başvurduklarında, biz uzmanlara yönlendirrdik ve uzmanlarımız o arkadaşlarımıza yardımcı oldu. Bu örnekleri daha da sayabilirim. Aynı zamanda gençlik kamplarımıza da buralardan organizasyonlar oluyor. Şimdi bunları neden saydım?
“MHP adayı Erhan Usta muhatabım değil ama…”
Benim muhatabım değil ama gençlerimiz ve gençlik merkezlerimizle alakalı olduğu için söylemek durumundayım. Milliyetçi Hareket Partisi 1. sıra Milletvekili adayı sayın Erhan Usta Havza’da demiş ki, “Gençlik merkezleri karın mı doyuruyor?” Bu saydıklarımın hepsi gençlik merkezlerinde yapılıyor. Artık karın mı doyurduklarını yoksa ülkemizin kültürel, sosyal gelişimine mi destekte bulunduklarını, bu anlamda ülkemize, gençliğimize nasıl hizmetlerin yapıldığını ve milletimizin geleceğiyle alakalı milli duygularımızın nasıl yaşatıldığını bu saydıklarımdan sonra izleyicilerimizin takdirine bırakıyorum.
Şunu da aynı zamanda söylüyorum: Biz hatırlarsanız seçilme yaşını 18’e indirmekle alakalı kanun teklifiyle ilgili çalışmalarımızı yaptığımızda, Milliyetçi Hareket Partisi’nin profesör ve eğitimci olan bir milletvekili, Meclis’te basın toplantısında yanına iki tane 18 yaşında genç delikanlı aldı ve “ülkeyi bunlar mı, bu çoluk çocuk mu yönetecek” dedi. Bunların gençlerimize bakış açısını bir türlü anlayamadım. Zaten söylediği sözle nasıl bir bakış açısını ortaya koyduğunu gösteriyor. O sözle kendisini baş başa bırakıyorum.
Gençlik merkezleri bu ülkede çok farklı şeyler yapıyor, çok farklı katkılarda bulunuyor. Bütün bunları görebilmek için göz gerekiyor. Benim hayallerim içerisinde de bu gençlik merkezlerimizin sayısını çok daha fazla arttırmak var. Çok daha geliştirerek bunları yapmak var. Aynı zamanda bunlarla alakalı yaptığımız çalışmalar içerisinde gençlik merkezlerimizin sportif anlamda kulüpler ve federasyonlarla çok daha yakın temas içinde olup geliştirmesini sağlamaktır. Bu bağlamda en büyük nokta şu; bizim spor anlamında TOHM ve dopingle mücadelemiz var.
"Hayalim bir veya iki olimpiyat hazırlık merkezini hayata geçirmek"
Türkiye Olimpik Hazırlık Merkezlerimiz (TOHM) şu anda 800’ü aşkın sporcuyla 2016 Rio Olimpiyatları’na hazırlıklarını sürdürüyor. 2020 Japonya’daki olimpiyatlar için de şimdiden hazırlıklara başladık. Aynı zamanda 2024’e şimdiden hazırlanmaya başlıyoruz. Bu çalışmaları programlı bir şekilde yaparsak başarıya ulaşırız. Bizim Türkiye'mizde spora ayrılan kaynak anlamında sıkıntımız yok. Aktarılan kaynağın verimli kullanılıp kullanılmamasıyla alakalı bir sıkıntımız var.
Bunu da aşmak için çalışmalarımız sürüyor ama Avrupa’da, Amerika’da, Rusya’da, Latin Amerika ülkelerinde olan olimpiyat merkezleri vardır. Olimpiyat merkezlerinin içinde bilim insanlarıyla, beslenme uzmanlarıyla, spor hekimleriyle, farklı alandaki sportif girişim uzmanlarıyla sporcuların kendilerini geliştirmeleri; rakiplerinin takibini yapmaları, varsa sorularını sorup bilgi edinmeleri ve kamp yapmalarının sağlandığı çok ciddi merkezlerdir. Bunlar çok fazla değil, bir ya da iki tanedir. Çünkü çok yoğun ve konsantre şekilde o sporcuları olimpiyata hazırlamak için yapılan yerlerdir. Bunlardan 78 milyon nüfuslu Türkiye'mize iki tane kazandırmak benim en büyük hayallerimden birisidir ama her şeyden dört dörtlük bir şekilde. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız spora çok yakınlar. Yakın zamanda Sayın Başbakanımızın futbol maçındaki performansını gördünüz. Sayın Cumhurbaşkanımızın da sporla olan yakınlığını hepimiz biliyoruz.
"Türkiye'nin bugüne kadar olimpiyatlarda elde etmiş olduğu başarı yeterli değil"
Ciddi anlamda Türkiyemiz’i sıçratmamız gerekiyor. 78 milyon nüfusu olan Türkiyemiz’in bugüne kadar olimpiyatlarda elde etmiş olduğu başarı yeterli değil. Bunu açık yüreklilikle söylüyorum. Bunun sebeplerinin başında gelen unsurlardan bir tanesi altyapı eksikliğinden kaynaklanıyor. Aynı zamanda kurumların birbiriyle olan iletişim eksikliğinden kaynaklanan konular.
-Genç seçmenlerin beklentileri nasıl şekilleniyor? İşsizlikle ilgili talepleri oluyor mu? Bunu size nasıl anlatıyorlar?
Bu anlamda bazı örnekler vermem gerekecek. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Faruk Çelik Türkiye’deki işsizlik rakamlarını açıkladı. Muhalefet liderlerinin dile getirdiği rakam yok karşımızda. Açıkladığı resmi rakamlar 2.8 milyon. İstihdam alanında bizim hükümet olarak yükümlülüklerimiz var. Biz bunları elimizden geldiğince yerine getirmeye çalışıyoruz. AK Parti hükümetleri döneminde Türkiye’de bir milyonun üzerinde istihdam yaratıldı. Bunu da göz ardı etmeyeceğiz. Gençlerimiz bazılarının işle ilgili soruları oluyor. Kimse yanlış anlamasın ama isteksizlik var. Herkesin her işi yapma gibi bir durumu olamaz ama size önerilen işlerin kabul edip etmeme konusunda da sıkıntılar var.
“Ben iş hayatıma tezgahtar olarak başladım”
Herkesin her işi yapma gibi bir durumu olamaz. Ama iş anlamında baktığınızda size önerilen işlerin de kabul edilip edilmemesi noktasında bir sıkıntı var. Ben bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde kendisiyle olan çalışma tempom içerisinde, oradaki görevimde de görüyordum. İstekler ve beklentiler çok yüksek noktalarda oluyor. Her zaman bunlar karşılanamaz. Kendi hayatımdan örnek vermek gerekirse, ben iş hayatıma tezgahtar olarak başladım. Üniversite okurken gıda sektöründe çalışıyordum.
Dolayısıyla bir yerden başlamak gerekiyor. Şunu yapmayalım, sadece devlette istihdam edilme noktasını düşünmememiz gerekiyor. Hayattaki çalışma noktası sadece devlet değildir. Aynı zamanda özel sektörde çok farklı yere gelebilirsiniz, çok farklı çalışmalar yapabilirsiniz. Bu anlamda kendini geliştirmek, eğitimini geliştirmek önemli.
“Gençlerin projelerine destek oluyoruz”
Gençlerin bu iş isteklerinin dışında başka istekleri de oluyor. Örneğin, sportif anlamda talepleri olanlar, kulüp kurmak isteyenler, kendini farklı noktalarda geliştirmek isteyen, farklı düşünceleri ve projeleri olan, projelerini bizimle paylaşıp, destek isteyen oluyor. Biz çok ciddi anlamda proje desteği veriyoruz. Bana birçok bakanlığın görev alanına giren farklı konular da geliyor. Bizim onlara aracı olmamız, onlara yardımcı olmamız gerekiyor. Düşüncelerini, sıkıntılarını ama aynı zamanda taleplerine de aracı olmak noktasında bir görevimiz var. Bunu da yapıyoruz.
“Harçları kaldıralı iki sene oldu”
Şunu da görmemiz gerekiyor, seçime 3 gün kaldı bazı şeyleri dile getireceğim. Sayın Kılıçdaroğlu geçen gün Eskişehir’de yaptığı konuşma esnasında gençlerimizle alakalı bir şey söyledi. “Eğer iktidar olursak” dedi. Burada parantezi açıyorum pek mümkün değil. Biz üniversite öğrencilerimiz için Ak Parti hükümeti olarak harçları kaldıralı iki sene oldu. Başka bir konu daha var, onu da bilmiyorlar. Ya da araştırmasını yapanlar veya danışmanlar doğru bilgi vermiyorlar.
Konuştukça aklıma geliyor, siz yönetime talip oluyorsunuz. Ülkede iktidar olmaya ve aynı zamanda hükümet etmeye talepkar oluyorsunuz.Ama hedefinizi yüzde 35 olarak koyuyorsunuz. CHP açısından söylüyorum. Türkiye’de yüzde 35’le iktidar olunmuyor. Sonra revize ediyorsunuz yüzde 26. Bu da işin ayrı bir tarafı. Neden böyle bir şey oldu, bunu da seçimden sonra soracağız.
“Varolanı vadeden Sayın Kılıçdaroğlu ve danışmanları KYK yönetmeliğini okusunlar”
Programlarımı yaparken bir aram vardı, haberlerde ne var diye televizyonu açtım, tesadüfen denk geldim sayın Kılıçdaroğlu’nun kredi ve burs miktarlarıyla ilgili konuşmasına. Bu arada öğrencilerimize verilen kredi ve burs miktarı 2002’de 450 bin civarındaydı, şu anda 1.5 milyon. Sayın Kılıçdaroğlu, geri ödemeli kredilerle ilgili konuşuyor, 2002’de 45 lira olan şimdi 330 lira olan kredilerden. Söyleyelim ki rakamdaki farklılık görülsün.
Sayın Kılıçdaroğlu diyor ki, “Ben geri ödemeli kredilerinizi siz sigortalı bir işe başlayıncaya kadar öteleyeceğim.” Ben de buradan çok değerli hem Samsunlu hem de bizi izleyen vatandaşlarımıza söylüyorum. Bu söylediği sayın Kılıçdaroğlu’nun Eskişehir’de kürsüde miting konuşmasını yaparken dile getirdiği bir seçim vaadi. Sayın Kılıçdaroğlu ve danışmanları lütfen, Kredi Yurtlar Kurumu’nun yönetmeliğini gitsinler bir okusunlar. Şu anda KYK’da öğreniminiz bittikten sonra kredi geri ödemesiyle alakalı olarak ilk talep 2 yıl sonra geliyor. Burada bir incelik var, eğer siz sigorta belgenizi ibraz edemiyorsanız ve sigortalı bir işe girememişseniz, “Ben sigortalı bir işe başlamadım bu da onun ibrazı” diyorsunuz. O zaman geri ödemeniz erteleniyor, sizden ödeme talep edilmiyor.
Yani işin özü şu; siz sigortalı bir işe girmediğiniz sürece geri ödeme yapmıyorsunuz. Bu zaten şu anda var, ama sayın Kılıçdaroğlu Eskişehir’de vaadetti. Bu benim görev alanımla alakalı bir vaat olduğu için dile getirdim, öbürlerine girmiyorum. Harç meselesi 2 yıl oldu kalkalı herhalde haberleri yok. Bu anlamda baktığınız zaman inşallah daha iyi çalışırlar, kendilerini daha iyi hazırlarlar gelecekte. Çünkü aynı zamanda iyi, düzgün ve kaliteli muhalefetin olması iktidar için bir avantajdır. Kendisini daha fazla geliştirmeye çalışır.
“Gençler yarın bizim olduğumuz yerde olacak”
Gençlerle alakalı bahis gelmişken şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Gençlerimizin istediği başka şeyler de var. Onlar da yarın bir gün bizim olduğumuz yerlerde olacak. Biz burada emanetçiyiz, burada ülkemize, milletimize, vatandaşımıza hizmet etmek için bulunuyoruz. Siyasetin kuvvetlenmesi ve siyasetin ülkenin yönetimindeki yerinin daha kuvvetli olması gerekiyor ki; elhamdülillah 2002’den bu yana biz bu işlerde çok şeyler aştık. Ve bizim çok partili bir demokratik kültürümüz var. Türkiye Cumhuriyeti’nde biz bunu yaşıyoruz. Bakmayın şimdi seçimler yaklaştı, gelen bilgiler oranlar anlamında kendilerini sıkıntıya sokmaya başladı ki böyle bir takım söylentilerden bahsetmeye başladılar. Seçimin düzgün olmaması gibi. Türkiye yıllardır seçim yapıyor ama hiç böyle şeyler yoktu. Bunlar artık herhalde kaybetmeye yaklaşmanın getirdiği bir takım algı operasyonları. Alıştılar ya eski Türkiye’de böyle algı operasyonları yapmaya… Ama artık tutmuyor o işler.
“Seçimden birinci parti olarak çıkmazsak istifa ederiz’ dediler mi?”
Ben şunu söylüyorum. Ak Parti Genel Başkanı Sayın Başbakanımız seçim çalışmaları başlarken, “Ben Ak Parti Genel Başkanı olarak seçime giriyorum. Sandıktan birinci parti olarak çıkamazsam, başarısız olduğumu düşünüyorum ve görevi başka bir arkadaşıma devrederim” dedi. Daha önce de sayın Cumhurbaşkanımız, kurucu genel başkanımız Ak Parti Genel Başkanı ve başbakan olarak girdiği her seçimde bunu söyledi. Şimdi ben burada açık açık bütün vatandaşlarımıza sormak istiyorum. CHP’ye, MHP’ye, HDP’ye gönül vermiş vatandaşlarımıza sormak istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, Sayın Demirtaş’ın ağzından her hangi bir şekilde böyle bir şey duydunuz mu? Hayır.
“İşte size uluslararası örnek… Hodri meydan”
Peki çıkıp da uluslararası anlamda başka ülkelerden siyasetle alakalı örnekler veriyorlar. Ben sevmem yurt dışından örnek vermeyi. Yurt dışını bilmediğimizden değil, biz biliriz orada neler olup bittiğini. O da ayrı bir bahis oraya da geliriz. Ama onlar sürekli siyasetle alakalı demokrasi kültürüyle ilgili olarak örnek veriyorlar ya, ben de burada yurt dışı örneği veriyorum. Yakın zamanda İngiltere’de seçim oldu. Muhafazakar Parti kazandı. Mevcut Başbakan tek başına iktidar oldu ama sandıktan birinci çıktı. 3 tane muhalefet partisinin genel başkanı seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra bir saat içerisinde istifa etti. İşte size örnek… Hodri meydan.
“Seçimden birinci parti olarak çıkmazsanız istifa edin ve gençlere fırsat verin”
Seçimde sandıktan birinci parti olarak çıkamazsanız istifa edeceğinizi ve arkanızdan gelen genç kadrolara yol açacağınızı buyurunuz, meydanlarda söyleyiniz. Söyleyemezler, koltuk tatlı geliyor. Ama demokrasi ve siyaset kültürüyle yetişen gençlerimiz bu talepleri onlara dile getirecek ben bunu biliyorum. CHP’li, MHP’li ve HDP’li gençler bunu isteyecek, “Çıkıyorsunuz, bir takım gelişmelerden vaatlerden bahsediyorsunuz, ama kendiniz yapmıyorsunuz. Bunları yapın bakalım” diyecekler.
“Bir zamanlar ikna odaları kuruluyordu, şimdi başörtülü ve başı açık kızlarımız yan yana okuyorlar”
Özgürlükler anlamında sürekli bir şeyler söyleniyor. Dün geç saatte bir televizyon kanalında, programın tekrarıydı herhalde denk geldim. CHP’nin programa katılan adayları konuşuyorlar, “Gençlerimizin özgürlük alanlarını daha da genişleteceğiz.” 24. dönemdeki CHP’den Milletvekili olan bir hanımefendi sayın Nur Serter. İkna odalarının mimarı, İkna odalarında başörtülü kızlarımızın başlarını açmaları için ikna odalarına alıp, onları orada zulme tabi tutan bir profesör, eğitim görevlisi. Bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz, hatırlatmak anlamında söylüyorum. Bu kadar özgürlükten, demokrasiden bahsediyorsunuz da bir zamanlar Türkiye’de bir Cumhurbaşkanı şunu söyledi, “Başörtülü olarak okumak istiyorsanız Suudi Arabistan'a gidin.” Bunların vatandaşlara, özgürlüklere bakış açısı bu. Kendilerine özgürlük varsa “tamam kabul”, başkalarının özgürlük alanı “o bizi ilgilendirmez”
Biz AK Parti olarak ne diyoruz; “Bizim özgürlük alanımız, herkesi kapsayan, herkesin eşit görüldüğü ve bireysel anlamda sizin özgürlük alanınız bizim özgürlük alanımıza kadardır.”Şu anda Türkiye’de üniversitelerde başörtülü kızlarımız, başı açık olan kızlarımız hepsi yan yana, el ele okuyorlar. Her hangi bir sorun var mı? Hatırlayın çıktılar sokaklara Ankara’da pankartlarla yürüdüler, adını da Cumhuriyet Mitingi koydular. Cumhuriyet değerlerinde “Ordu göreve” diye bir şey olabilir mi? Buna CHP öncülük yaptı. Hangi özgürlük alanından bahsediyorlar. Çıkmışlar şimdi diyorlar ki , “Parlamenter sisteme sahip çıkmamız lazım” siyasi anlamda bu söylemi kullanıyorlar. Peki parlamenter sistemin temsili neresi TBMM diyorlar değil mi? Ama kürsü işgal ettiniz.
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”
Ama başkanlık divanın arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazıyor. Gazi Mustafa Kemal’in sözü. Siz işgal ettiniz o kürsüyü. Peki, parlamento içerisinde veya başında parlamentoya demokrasi dışında müdahale etmeye kalkanların karşısında durdunuz mu? Hayır… O zaman parlamenter sistem yok muydu Türkiye’de… Cumhurbaşkanımız başkanlık sistemiyle ilgili bir konuyu ortaya koydu ve dedi ki “bu tartışılsın, Türkiye’de buna ihtiyacımız var.”
“Başkanlık sistemi hakkında yapılan yakıştırmalar son derece çirkin ithamlardır”
Seçim sürecine AK Parti başkanlık sistemi ile girdi ancak başkanlık sisteminin kuralları, kurulları, yetkileri ortaya dökülmedi çünkü Yeni Anayasa ile birlikte yazılacak. Bu da bir takım ithamları beraberinde getirdi. Padişahlığın olması, Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasıyla federal sisteme geçileceği gibi… Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Padişahlık olacak mı?
Ortaya koyulan bazı iddialar bizi güldürüyor. Benim ortaokulda ve ilkokulda okuyan iki kızıma bunu sorsalar, ‘Padişahlık babadan oğla geçen bir sistem değil mi?’ diye sorar. Ne padişahlığı Allah aşkına! Yapılan yakıştırmalar son derece çirkin, son derece yakışıksız ve bizim devlet adabımıza, demokrasi kültürümüze de uymayan ithamlardır. Açık söyleyeyim ki doğrudan Cumhurbaşkanımıza yapılan ithamlardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, başkanlık sistemiyle ilgili düşüncelerini ilk kez bugün dile getirmiyor. Çok daha önceleri dile getirdi. Sadece Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan mıdır başkanlık sitemini dile getiren? Ama burada kişiyle, sunulan öneriyi bir araya getirip, edebe adaba yakışmayan benzetmelerle bir takım ithamlarda bulunuyorlar. Başkanlık sistemi, yazılacak olan Yeni Anayasa’nın içerisindeki yönetim sistemidir. 2011 seçimlerine giderken AK Parti’den de, CHP’den de ve diğer partilerden katılan üyelerle yeni anayasa yapacaktık ne oldu? Seçimden sonra komisyon kuruldu ve meclisteki temsile göre değil, eşit şekilde temsil edilen bir komisyon kuruldu. Ne oldu peki o Yeni Anayasa yazacak komisyona? Biz mi ayrıldık? Hayır. Biz iktidar partisi olarak yapıcı bir şekilde çalıştık durduk. Bazı konularda mutabakat da sağlandı. Hadi bunları geçirelim meclisten denildiğinde de yanaşılmadı.
“Diktatörlük olsa o başlıkları atabilirler mi”
2010 yılında hani özgürlükçü, parlamenter sistemi koruyucu, siyasete farklı noktada bakanlar vardı… Hep başkanlık sistemiyle ilgili yapılan tartışmanın içerisinde dile getirilen konular bunlar. 2010 yılında bir referandum yapıldı ve parti kapatmayla alakalı madde mecliste görüşülürken kim dinledi? Bizim içimizde de bazı arkadaşlar hata yaptılar ama parti olarak, siyasi duruş olarak buna hayır diyen kimlerdi? Şimdi siyasette demokrasi savunucusu kesilen parlamenter sistemin savunucusu görünenler. Biz o zaman parti kapatmayı kaldırıyorduk. Sonra yakın zamanda nereden çıktığı belli olmayan bir şekilde Sayın Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin CHP’yi kapatacağını söyledi. Ne alakası var? Biz zaten AK Parti olarak kapatma davası konusuyla uğraşmış bir partiyiz. Biz parti kapatmayı çıkartalım diye öneri vermiş bir partiyken, nasıl oluyor da siyasi parti kapatma konusunu ortaya koyalım? Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, “Hemen kanunu getirin meclise yazalım, beraberce geçirelim, kaldıralım” dedi. Referanduma falan gerek yoktu. Geldiler mi? Gelmediler. Böyle garip bir şey. Şimdi aynı zihniyet başkanlık sistemiyle ilgili konuşuyor ve olmaz diyorlar. Nedeni söyleyin, niye olmaz? Diktatörlük… Türkiye’de 90’ın üzerinde parti var ve 7 Haziran’da 20 parti seçime giriyor. Ulusal günlük gazetelerin birinci sayfalarına bir bakın. Hatta isim de verecek olursam, Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Aydınlık, Yeniçağ gibi gazetelerin birinci sayfalarına bakın… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde herhangi bir diktatörlük olsa o başlıkları atabilirler mi? Kimi kandırmaya çalıyorlar? Vatandaşımız bunları görüyor.
“ Önce gidip kendilerini düzeltsinler ondan sonra başkalarına ithamda bulunsunlar”
Sayın Bahçeli yaklaşık 18 yıldır parti başında, Sayın Kılıçdaroğlu 5 yıldır… Padişahlıktan aldığımız ne? Padişahlık derken bir liderlik sultasıyla mi gidecek anlamında soruyorum…
Bir siyasi partinin genel başkanının, genel başkanlıkta kalmasındaki kriteri nedir? Başarıdır… Siyasette başarı nedir? Seçimi kazanmaktır. Bunu yapmıyorsanız eğer… Türkiye’de AK Parti dışında kendi kendine üç dönem kuralını uygulayan bir parti var mı? Bunu yapamaz dediler. Seçime 6 ay kala kendi tüzüğümüzü değiştireceğimizi söylediler ama ne oldu? Üçüncü dönemine gelmiş 72 arkadaşımız şu anda seçime girmiyorlar. Peki kim gençlere daha çok değer veriyor, kim özgürlükçü, kim demokrat? Cevap burada. 18 yıl ya..nasıl bir koltukmuş? Sayın Kılıçdaroğlu kaç tane seçim kaybetti. Nedir bu başarının kriteri o zaman? Seçimi kaybedip oturayım mı? Gerçi onların içinde de Grup Başkanvekili Muharrem Bey bir girişimde bulundu ama başarılı olamadı. O kadar enteresan bir çelişki var ki gerçekten bazen şaşırıyorum. Bir takım uluslararası standartlarla bir şeyler yapmak istediklerini söylüyorlar ama bu işin kuralı bellidir. Bunların örnek verdikleri ülkelerde bir seçim kaybederseniz o koltukta duramazsınız. Değil bir yıl, bir hafta, bir gün dahi duramazsınız. Parti teşkilatınız kabul etmez ve görevi bırakmanız gerekir. Kurucu Genel Başkanımız ne dedi? “Seçime giriyoruz, birinci çıkmazsam görevi bırakırım. Genel Başkanımız ve Başbakanımız ne diyor? “Seçimden birinci parti çıkmazsak görevi bırakırım.” Nerede bu padişahlık? Nerede bu diktatörlük? Neredeymiş bunlar? Kendi uyguladıklarını bize itham etmek istiyorlar. Önce gidip kendilerini düzeltsinler de ondan sonra başkalarına ithamda bulunsunlar.
İstanbul’da bir fetih şöleni oldu ve onu da içine sindiremeyenler olmuş, Türk Yıldızları’nın orada olmasını muhalefetten eleştirenler olmuş. Türk Yıldızları, Türk Hava Kuvvetlerinin gösteri takımıdır. Dünyanın birçok yerinde ay yıldızlı bayrağımızı dalgalandıran, gösteri ekipleri arasında da çok önemli yeri olan ve ülkemizi temsil eden bir takım. İstanbul’u fetheden o ordunun bugünkü devamı. O zamanlar yeni toplarla, o günün teknolojisiyle İstanbul fethediliyor, bugün de jet uçaklarla yapılan müthiş bir akrobasisinin, müthiş bir çalışmanın göstergesi. 19 Mayıs’ta Samsun’da da yapıldı ve ilk kez bir kadın pilotumuz da orada yer aldı. Bunu İstanbul’un fethi vesilesiyle sergilenmesinden rahatsız oluyorlar.
Mehter Takımı oradaysa, uçaklar da orada olmalı mı diyorsunuz?
Tabii ki. Bu işin görselliği önemlidir, dünyada bu böyledir. Gençlerle alakalı olarak biraz önce de konuştuk. Sağına ve soluna gençleri alan MHP Milletvekili’nin yaptığı açıklamalar ortada. Gençlik merkezleri ile ilgili nasıl bir bakış açıları olduğunu da Samsun milletvekili adayları ortaya koydu. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde 21 yaşındaydı. İlk tahta çıktığında ise 12 yaşındaydı. Babası, “Padişah olarak emrediyorum devletin başına geç” dediğinde 12 yaşındaki delikanlının devlet adabına bakın ki tahta geçtiğinde babasına “Ben padişahsam emrediyorum devletin başına geçiniz.” Biraz oradan örnek alsınlar. Gençliğimize güvensinler.
“Vatandaşı tehdit ediyorlar”
CHP’liler AK Parti’nin kaybetmesi için HDP’nin meclise girmesi gerektiğini seslendiriyorlar. Birbirinin zıttı olan MHP’den de kamuoyuna yansıyan bir şey yok. Son dönemlerde mecliste de böyle barışçıl bir ortam var mıydı? Bunu neye bağlıyorsunuz?
Bafra’da MHP adayı bir pankart koymuş. “Bafra evladına sahip çıkacak, çıkmazsa sahipsiz kalacak” Bu bir tehdittir. Seçmeni tehdit etme hakkını nereden elde ediyorsunuz? Vatandaşı siz nasıl tehdit ediyorsunuz, kim veriyor size bu hakkı? Vatandaşımız kendi iradesiyle sandığa gidip kime oy vereceğini bilmiyor mu? Bugünlerde HDP’nin kullandığı bir slogan da var, “Ya meclise gireriz ya da dağa…” Bu da bir tehdit. Bunun içerisinde paralel yapının yayın organlarında yaptığı yayınlar da işin cabası. Sürekli bir pompalama var, sürekli algı operasyonu içindeler. Manşetle hükümet getirip hükümet götürmeye, başbakana ayar vermeye alışmış olanlar algılayamıyorlar bunları.
Bir de son dönemde yurtdışı basını eklendi…
Türkiye’deki gelişmelerle ilgili olarak bazı yurtdışındaki basın mensupları bir takım bilgiler edinebilirler, gelip bakarlar. Bu arada geçen programda BBC muhabirine yaptığım çağrının cevabı hala gelmedi. Yeniden çağrı yapıyorum, buyursun gelsin ve Samsun’da benim programıma katılsın. Benim programımda vatandaşlarımızla yaptığımız sohbetleri görsün. Eminim buna da cevap gelmeyecek çünkü onlar tek taraflı bakıyorlar. Onlar objektif bir gazetecilik yapmak istemiyorlar.
Siz burada olmadığınız halde bu kadar bilgiyi nereden alıyorsunuz? Almanya’da bir gazete Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi geleceği ile ilgili sorular sormuş. Neden böyle bir şeye giriliyor?
“Mitinglerde Türk bayrağını kullanamayanlar çıkıp da milliyetçilik yapmasınlar”
Son bir haftadır Avrupa’daki gazetelerde HDP’nin barajı geçmjesi gerektiği yönünde haberler çıkıyor.
Onlara ne oluyor? Kendi ülkelerindeki siyasete baksınlar, bizim ülkemizdeki siyaset neden onları bu kadar ilgilendiriyor? HDP oradaki Yeşiller Partisi değildir. Onlar oradaki Yeşiller Partisi’nin karşılığı olarak HDP’yi düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Billboardlara musluktan kan akan afişler koyuyorlar. “Meclise giremezsek dağa gideriz” diyorlar. Bu nasıl bir şey? Buna karşılık da ne CHP’den ve ne gariptir ki ne de MHP’den hiçbir tepki gelmiyor. Buradan MHP’ye gönül veren vatandaşlarımıza soruyorum, Başbakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın dışında bu pankartlara tepki gösteren kim var? Ben daha duymadım. Onlar duymuş mu acaba? Ama kendi ilçelerinde vatandaşı tehdit etmeye gelince, onlar da tehdit ediyor. Hiç merak etmesinler Türkiye’de de Samsun’da da, 78 milyon vatandaşımızın hakkını korumak bizim boynumuzun borcudur. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Biz belli bölgesel anlamda bakmıyoruz, Türkiye olarak bakıyoruz. Mitinglerde Türk bayrağını belli bölgelerde kullanamayanlar çıkıp da milliyetçilik yapmasınlar. CHP’den HDP’ye ‘barajı geçecekler merak etmeyin’ gibi bir şey de söyleniyor. Bu nasıl bir şeydir? Siz kendi işinize bakın. Sanal medya üzerinden yapılan bir operasyon daha var. Bu paralel yapının uzantıları HDP, CHP ve MHP ile beraber bu işi yapıyorlar. Devletin içerisinde tek bir yapı vardır.
Fuat Avni’den mi bahsediyorsunuz?
Hayır genel anlamda söylüyorum. Sürekli sanal medyada gelen bir takım mesajlar, bir takım manipülasyonlar var. Nasıl oluyor bu?
Anketlerde de kararsızların çoğunlukla HDP üzerine yoğunlaştığı söz konusu. Bir de Cumhurbaşkanı’nın seçmenlerde bir heyecan eksikliği olduğuna dair tespiti vardı. Bu zamana kadar bir şey değişti mi ve kararsızların bakış açısı nereye oturdu ve eğer HDP yüzde 10 barajını geçerse ve AK Parti’de 267’nin altında kalarak tek başına hükümet kuramazsa koalisyon dönemi başlayacak mı? Başlarsa kim kiminle, nasıl bir yol arkadaşlığı yapar?
Türkiye’de zaten koalisyon var ve o koalisyon iki seçime girdi. MHP, CHP ve paralel yapı 30 Mart yerel seçimlerine beraber girdiler. 10 Ağustos’ta ise hepsi bir çatı kurdular ama çatının binası yoktu ve çöktü gitti. Bazı şeyler açığa çıkmaya başladı. Birkaç gün önce Sayın Demirtaş,“AK Parti ile koalisyon düşünmeyiz ama CHP ile düşünebiliriz” dedi.
CHP, MHP ve HDP kesinlikle AK Parti ile koalisyon kurmayacaklarını deklere ettiler…
O deklarasyonun içinde kiminle koalisyon kuracaklarını açıkça ortaya koymuş oldular. Dert Türkiye sevdası değil, AK Parti güç kaybetsin, AK Parti iktidar olmasın ama Türkiye ne olursa olsun derdindeler. Bizim içinse, Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, Türkiye kazanacak ise AK Parti kaybetmeye hazırdır ama AK Parti’nin kazanımı Türkiye’nin kazanımıdır. Çünkü bizim sevdamız millettir. Bizim sevdamız Türkiye. Onlar neyin sevdasının peşindeler anlamıyorum. Kararsız kesim bizde değil, kararsız kesim CHP ve MHP’ye gönül vermiş vatandaşlarımız. Bizde durum berrak. Bu seçim daha önceki seçimlere nazaran daha sakin geçiyor ama ben son bir haftadır Samsun’da daha fazla heyecan görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin her yerini gezdiğinden dolayı bu anlamdaki tespitleri olmuştur. Gerçekten de geçmiş seçimlere nazaran seçim atmosferi olarak daha sakin bir seçim var. Ama ben sandıktaki yansımanın yine olumlu olacağı kanaatindeyim.
“Sandığın üstüne oturmayacaksınız, oy alıp sandıktan çıkmanız gerekiyor”
Sandık demişken belirtmek isterim ki sandık milli iradenin tecelli ettiği yerdir. Herkes gitsin oy versin. Sayın Kılıçdaroğlu sandığın üstüne oturacaklarını söylemiş ama herhalde karıştırdılar. Sandığın üstüne oturulmaması gerekir çünkü o sandığa oy atılacak.Yeni Türkiye’de tahta sandıklar yok, şeffaf bir sandık var ve üstüne oturursanız kırılır. Sandığın üstüne oturmayacaksınız, sandığın içerisindekilerden oy alıp sandıktan çıkmanız gerekiyor. Sandığın ne anlama geldiğini iyi bilmeleri lazım. Sandıktan nasıl bir sonuçla çıkacaklarını tam kestiremedikleri için bir takım farklı algılar yapılmaya çalışılıyor.Bizim gençlik kollarımız Eski Türkiye diye bir gazete çıkardılar. Bu gazetede eski manşetler var. Aslında bizim de unuttuğumuz birçok şey varmış. Ümit ediyorum gençlerimiz bunları iyi araştırırlar. Ben gençlerimizden yana da bir sıkıntımız olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir algı ortaya koyuluyor ama bizim gençlerimiz görüyorlar, biliyorlar araştırıyorlar. Seçim çalışmalarımızda gençlerimizle de vatandaşlarımızla da görüşüyoruz. Elbette farklı fikirde olanlar var ama kahir ekseriyet çok da açık bir şekilde bizimle olduklarını söylüyorlar. Bu da ortada olan bir şey, göreceğiz bunları.
Burada önemli olan şu, sandıktan çıkacak olan sonuç milli iradenin tecellisidir…..
"İngiltere'deki sokak olaylarında 3G erişimini kestiler"
Oraya gidelim, buraya gidelim, böyle şeyler yok. Ama muhalefet anlamında şöyle bir sıkıntı var. Kim sokağa çağırdı gençlerimizi ve vatandaşlarımızı? Demirtaş dedi. Peki gezi olaylarında? Dünyanın her yerinde birisinin malına zarar veren kişiye vandal denir. Ama hatırlayın belli bir medya grubu bunlara gösterici dedi. Böyle gösterici mi olur? Buyursunlar gitsinler örnek verdikleri ülkelere. Hatırlayın, İngiltere Londra’da sokak olayları oldu ve 3G kesildi. İngiltere Başbakanı David Cameron’ın bizzat açıklamadı; Sanal medyayı daha yakından takip etmemiz lazım, bu olaylara bize sıkıntı verebilir diye. Almanya’da Hamburg olayları oldu. Bütün dünyada medya görmedi mi bu görüntüleri… İngiltere’de olan olaylar, İtalya’da olan olaylar, sokak olayları… Daha çok küçük olaylarda nasıl müdahale ettiklerini görüyoruz.
"Ağaç diye başlamışlardı, sonradan mesele ağaç değil dediler"
Fazla uzağa gitmeye gerek. Bunlar basit bir örnek. O zaman neydi? Ağaç diye başlamışlardı, sonradan mesele ağaç değil dediler. Tabi ki mesele ağaç değil. Çünkü ağaç olsa, AK Parti iktidarları döneminde Türkiye’de dikilen fidan ve ağaçların sayısını bir araya getirdiğiniz zaman müthiş bir rakama ulaşıyorsunuz. Mesele o değil. Hayat tarzımıza müdahale edenlerin olduğunu söyleyenler oldu. Nasıl bir hayat tarzı müdahalesi bu? Siz hayat tarzı müdahalesi olarak söylüyorsunuz ya, peki başı örtülü genç bir kızımızın üniversiteye alınmaması hayat tarzına müdahale değil midir? Siz ülkenin genç kızlarının hayat tarzlarına müdahale edip, geleceklerini karartmadınız mı? Siz hangi mahalle baskısından bahsediyorsunuz? Ben bunları gençlerimizin ve vatandaşlarımızın hatırlaması açısından söylüyorum. Bunları Türkiye’de biz kaldırdık. Bunları iyi bilmek ve hatırlamak lazım. Bunları özgürlükçü falan değiller.
Sayın Bakanım, bir Türkiye perspektifi çizdiniz. Ama 2003’ten beri bir Ak Parti profili çizecek olursak, gidişatınızda Avrupa Birliği, komşularımız, herkes Ak Parti’den yana tavır sergiliyordu. Ancak geldiğimiz noktada, sizin deyiminizle CHP, MHP, HDP, Paralel Yapı, Kartel Medya, Küresel Sermaye ve Dış Basın bunların hepsi bir anda sizin gitmeniz için her türlü yöntemi uygulamaya başladılar. Ne değişti de bu oldu?
Biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Bu medeniyetin, bu toprakların evlatlarıyız. Bizim geçmişimiz, tarihimiz ortak. Bir dönem hatırlayın, tarihimizden utanmamız gerektiği söylenirdi. Size gezi olaylarından İki örnek vereceğim. Ne yazıldı duvarlara? “Zulüm 1453’te başladı” Bu ne demek? Bu nasıl bir sözdür? Çanakkale’ye 1915’te gelen yabancı devletler, Çanakkale’yi geçmek için komutanları ne diyordu? 1453’ün intikamını almaya geliyoruz diyorlardı. Duvarlara o yazıyı yazanlar bu ülkenin evlatları olamazlar bunu açık açık söylüyorum. Ne demek 1453’te başladı? 1453’te Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetti. Fetih gerçekleşti ama onlar fethin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. 2009 Ocak’ta ne oldu? Medeniyetinden, geçmişinden, tarihinden, inancından ve milletinden güç alan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Davos’ta bütün dünyaya ‘one minute’ dedi. Herkes durdu ve ‘Ne oluyoruz’ dedi. İlk kez bir ülkenin başbakanı İsrail’e karşı dur dedi. “Bu insanlara zulüm edemezsiniz. Siz masum çocukları, kadınları bombalayamazsınız, katliam yapamazsınız. Dünya buna sessiz kalamaz. Dünya beşten büyüktür” dedi. Güçlendik.
Onun için CNN İstanbul’dan 9 saat aralıksız yayına geçti mi diyorsunuz?
Aynen öyle. Hamburg olaylarında CNN, BBC ve Alman televizyonu ne kadar yayın yaptı?
Amerika’da Samsunlu Washington Büyükelçimiz benim amcam. Anadolu Ajansı muhabiri darp edildiği zaman yazılar yazıldı, Dışişleri Bakanlığı’na gidildi ama adamlar ses çıkarmadılar. Biz orada bu baskıyı kurmuş olmasaydık gündeme dahi gelmeyecekti. Hani nerede bu herkes için eşitlik, demokrasi diyenler? Avrupa Birliği ile alakalı konuya gelince, biz Avrupa Birliği ile ilgili bütün ev ödevlerimizi yapıyoruz. Biz bu anlamda eksiği olan bir ülke değiliz ama dert başka. Yapılanların Türkiye için gerekli olan kanunlar ve olaylar olduğunu düşündüğümüz için biz yolumuza devam edeceğiz. Komşularımızı konu olarak öne sürüyorlar. Suriye’deki durum, Irak’taki durum malumunuz. İran’ın bizimle olan ilişkilerindeki belli noktalarda bazı sıkıntılar yaşıyoruz.
"CHP’nin diplomat kökenli bir milletvekili Türkiye’yi Avrupa’ya şikayet eden mektuplar yazdı"
Yunanistan’ın kendi içerisindeki durumu ortada. Suriye demişken, CHP’nin dış politikası iki kelimeye düştü: Esed ve Sisi. CHP’nin diplomat kökenli bir milletvekili Türkiye’yi Avrupa’ya şikâyet eden mektuplar yazdı. Kendi içimizdeki farklılıklarımızı konuşuyoruz zaten ama yurtdışına mektup yazarak Türkiye’yi şikâyet etmek nasıl bir şeydir! Bu nasıl bir yaklaşımdır? Ülkenizle alakalı böyle bir şey yapabilmek mümkün müdür? Güçlenen Türkiye olduk, kendi ayakları üzerinde durabilen ve IMF’ye 5 milyar borç verebilecek duruma gelen bir ülke olduk. Hatırlayın, 5 yıllığına seçildiler ve kurdukları koalisyonla üç buçuk yıl sonra bırakıp kaçtılar. Şimdi yeniden iktidara talip olduklarını söylüyorlar. Bir gecede 50 milyar dolar bu ülkede hortumlandı. Bunların hepsi unutuldu. Eski Türkiye gazetesinden yola çıkmıştık. O gazetedeki manşetleri görünce ben de unuttuğum bazı şeyleri hatırladım.
1999’daki büyük depremden sonra Ankara’daki yöneticilerimiz kaç günde ulaştılar deprem yerine? Bill Clinton Amerika’dan onlardan önce geldi. Oradaki manşetlerde Bill Clinton, Süleyman Demirel’e “Merak etmeyin size 1 milyar dolar Eximbank Kredisi bulacağım” diyor. Gazetede manşet var. O zaman biz nişan verdik. Türkiye şu anda IMF’ye 5 milyar dolar kredi verebilecek durumda. Gayrı safi milli hasılası 800 milyon doların üzerine çıkmış bir ülkeyiz. Bir de yerelle ilgili çok ilgimi çeken manşet olmuştu. Bir tanesi 1992’de Hürriyet’in İstanbul’da bir fotoğrafın üstüne attığı “Kaldırın şu pisliği” manşetidir. 1994’te Recep Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı oldu ve kaldırdı o pisliği.
"CHP, Başbakanımızın kitabındaki sözünü kullandı"
İkinci bir manşet. Sayın Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu zaman verdiği bir demeç, 'Hastaneler dökülüyor. Sağlık Bakanlığı'na yalvarıyorum devralsınlar.' Bu, sayın Kılıçdaroğlu'nun sözüdür. Gazete manşetinde var. Hastaneleri Türkiye'de kim birleştirdi, yeni hastaneleri kim yaptı, Samsun'daki eğitim araştırma hastanemizi kim inşa etti? AK Parti iktidarları inşa etti. İşte Ordu-Giresun Havalimanı..Kredi arıyorlardı orayı yapabilmek için. İşte denizin ortasına açtık. Deniz üzerinde olan dünyadaki sayılı havalimanlarından birisi oldu. 'Türkiye, vizyon ülke' diye boşuna söylemiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi, 'merkez ülke Türkiye' diye bir şey çıkarttı ama şimdi artık onu hiç dile getirmiyorlar. Neden biliyor musunuz? Sayın Başbakanımızın 'stratejik derinlik' diye yazdığı bir kitap vardı. Kendisi gazetecilerle sohbet ederken 'Bugün bir şey açıkladılar. Ben de bir şey bekliyordum. Yapa yapa benim stratejik derinlik kitabımın arka sayfasında yazdığım şeyi getirdiler, önümüze koydular. İntihal yaptılar' dedi. Okudu, kitabının arkasındaki kapaktaki yazıyı gerçekten öyleydi. Bu iş, işte bu kadar. Ben kendi görev alanımla ilgili olanı da söyledim. Yaptığımızı vaat ediyorlar. Bu anlamda ben vatandaşlarımızın 7 Haziran günü gerçekten iyi bir değerlendirme yapacaklarına inanıyorum. Onlara hizmet etme anlamında beraber yürüyeceğimizi biliyorum. Biz hep onlarla beraber olduk, onları dinledik. Eksikler de olmuş olabilir. Bunları gidereceğiz ve gideriyoruz.
AK Parti'ye zaman zaman eleştiriler de olabiliyor. Öz eleştiri yaptığınız zaman 13 yıllık iktidar döneminizde acaba bir yıpranmışlık, kendini tekrar etme söz konusu olabilir mi? Bir de 8 Haziran'dan sonra paralel yapının yurtlarıyla ilgili başka tedbirlerle yola çıkacak mısınız?
"Paralel yapıya ait yurtlar, çok ciddi anlamda boşaldı ve tercih edilmiyor"
Yurtlarda alakalı yaptığımız çalışmalar içerisinde biz kendi açımızdan çalışmalarımızı gerçekleştirdik ve şu anda yurt kapasitemizi Türkiye genelinde 400 bine getirdik. Bu rakam, 2002'de 185 bindi. Bu sene Eylül ayına kadar devreye girecek yurtlarımıza beraber 465 bin kapasitesine ulaşacağız. Başvuru yapan öğrencilerimizin taleplerini çok büyük bir oranda karşılar duruma geleceğiz. Bu noktada yatırımlarımız devam ediyor. Paralel yapıya ait yurtların çok ciddi anlamda boşaldığını ve tercih edilmediğini gerçekten biliyoruz. Özel yurtların denetimi tabii Milli Eğitim Bakanlığı'na ait ama yaptığımız yasa değişikliğiyle alakalı olarak gelecekte bu noktada farklı şeyler olabilir.
"Biz istişare mekanizması çok kuvvetli olan bir siyasi partiyiz"
Farklı bölgelerde bize oy vermeyen veya vermemiş olan vatandaşlarımızla alakalı olarak da şunu söyleyebilirim; biz her seçimde seçim gününün hemen ertesinde analizimizi yapıyoruz. 'Burada biz neden bu oyu aldık, neden daha fazlasını yapamadık, nerede eksikliğimiz var, hangi söylemlerimizde ya da ortaya koyduğumuz yaklaşımlarda bir eksiklik var? ' diyebiliyoruz. Zaten bizim başarımızın sırrı oradan yani samimiyetimizden geliyor. Gidip bunu konuşuyoruz. Tabi bu konu başka bir şey, diklenmeden dik durmak da başka bir şey. Gerçekleri de hiç çekinmeden söyleyeceğiz, ortaya koyacağız. Biz istişare mekanizması çok kuvvetli olan bir siyasi geleneğe sahip siyasi partiyiz. Her zaman bunlar ciddi anlamda oturulur, konuşulur. Milletvekillerimizle, teşkilatımızla genel merkezimizle...herkes bunun üzerinde çalışır. Zaten başarımızın sırrı oradan geliyor. Biz dokuz aday olarak da sahadayız şu anda. Ben ne CHP'de ne de MHP'de dokuz adayı daha bir arada görmedim. Çalışmalarımız bundan sonra da böyle olacak. Nerede eksiğimiz var? bakacağız, gidermeye çalışacağız ama bizde, 'ben yaptım oldu bitti' yok. Biz beraberce yapıyoruz, 'ben' değil 'biz' diyoruz. Bu bir ekip işidir.
"Musluklardan kan akan bilboardları kim astı oralara?"
Geçenlerde bir medya kanalında Sayın Demirtaş'ı çıkarttılar. Bağlama çaldırdılar. Bu bir ekip işidir. Arkadaki ekibi niye göstermiyorsunuz? Musluklardan kan akan bilboardları kim astı oralara, Kim orada terörize ediyor, terör örgütüyle Aralarına mesafe koyabildiler mi?
Çözüm Süreci askıya mı alındı?
"Devlet, hiç bir zaman kendisinin ve vatandaşının güvenliğini ikinci plana koyamaz"
Çözüm Süreci askıya alınmadı. Sayın cumhurbaşkanımız da başbakanımız da söyledi ama bunun kuralları vardır. Devlet hiç bir zaman kendi güvenliğini, vatandaşının güvenliğini ikinci plana koyamaz. Yapılması gereken şeyler vardır. Bir kere kesinlikle silahlar terk edilecek. Böyle bir şey olamaz, mümkün değil. Bu anlamda bizim duruşumuz da bellidir. Onun için hiç kusura bakmasınlar. Onların da başlattığı, başlatmadığı veya sürdürdüğü bir şey değil. Hükümetimizin, ülkemizin milli menfaatleri doğrultusunda sürdürdüğü bir süreçtir. Bunun kuralları bellidir. Bu deneme amacı olan değil, hedefi olan bir şey. Hedef, birliğimiz beraberliğimiz kardeşliğimiz. Bakın iki yıla aşkın süredir şehit cenazesi gelmiyor. Evlatlarımız ölmüyor. Vatandaşlarımızla sohbet ederken, onları ziyaret ederken ne kadar çok kişinin, 'aman bu yoldan geri dönmeyin' dediğini tahmin edemezsiniz. O kadar çok ki..çünkü o kadar çok yüreğimiz yandı ki. Devletimizin ve milletimizin geleceğiyle alakalı pazarlık...söylenecek bir şey bile değil. Bu işin kuralları bellidir. Şiddetten silahtan arınılması gerekiyor.
Yarın (bugün) Samsunspor maçına gidecek misiniz?
İnşallah gideceğim.
Samsunspor Spor Toto Süper Lig'e çıktığında yeni stadında mı oynayacak?
"Samsun Stadı, 2015 yılı içerisinde tamamlanacak"
Yarın (bugün) Spor Toto Süper Lig'e çıkacak son takımın belirleneceği Samsunspor-Antalyaspor maçı oynanacak. Ümit ediyorum ki güzel bir müsabaka olur. Futbola ve anlamına yakışan güzellikte bir oyunun oynandığı müsabaka olur. Ben tabi Samsun milletvekiliyim ve Samsun'un evladıyım. Bu şehir benim memleketim. Dolayısıyla ümit ediyorum ki iyi olan taraf kazanır. Samsunspor'un da iyi oynayacağına inanıyorum. Stat kokusunda bir takım spekülasyonlar oldu. Durdu, durduruldu şeklinde söylentiler oldu. Stadımızın inşaatıyla ilgili bir sıkıntı yok. İnşaatın bir bölümünde çelik işlerinde bir aksama yaşandı, doğrudur ama bu durum; betonarme, tribün, çevre düzenlenmesi anlamındaki çalışmaların devam etmesini engellemiyor. Şu anda çelik konstrüksiyonla ilgili sorun da çözülmüş durumda. Bunun çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediyor. Stat, bu yılın takvimi içerisinde bitecek. Amacımız, en hızlı ve güvenli şekilde stadımızın yapımını bitirmek. Sezon başına söz veremeyiz çünkü o zaman yanıltmış oluruz. Bir aksaklık olursa o plana uyamayız ama sezon başladıktan çok kısa bir süre sonra yapımını tamamlayacağız.
Ligin ikinci yarısına garanti verebiliriz yani?
Evet yetişecek.
Cemil Bayık, 8 Haziran sonrasında hükümetin savaş hazırlığı içerisinde olduğunu söyledi. PKK ile yarım kalmış konu yeniden gündeme gelecek diyor. Bir de MİT tırlarının durdurulmasıyla ilgili gerek yurt içinde gerekse yurt dışında hareketlenmeler var. Bunlarla ilgili neler söylerisiniz?
Biraz evvel de dedim. Devlet her zaman kendi güvenliğini , vatandaşının güvenliğini birinci unsur olarak elinde tutar ve birinci görevi de budur. Silahla Türkiye'de herhangi bir şey yapmaya çalışanın karşısında tabii ki emniyet güçlerimiz duracaktır. Bu tartışılacak bir şey değil ki. Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde yaptığı, başbakanımızın şu anda yaptığı açıklamaları hatırlayın. Operasyon kime yapılır? Elinde silah olana yapılır. Her zaman da bu devam edecektir. Devlet, güvenliğini sağlar. Nokta. Bunun tartışması falan yoktur.
"Türkiye, etrafında ve kendisinin olduğu coğrafyada güvenliğini her türlü alma hakkına sahiptir"
MİT tırları konusuna gelince, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dış İlişkileri Bakanı, MİT Başkanı ve üst düzey bir komutanı dinlendi değil mi? Bunları alıp da gazetelere verdiler. Birileri de yayınladı. MİT tırlarıyla alakalı bir sürü yayın yapıldı. MİT'in en önemli görevleri arasında devletimizin güvenliğiyle alakalı önlem almak, çalışmak vardır. Bu kurumu yıpratmak için neler neler yaptılar... Türkiye Cumhuriyeti devleti, etrafında ve kendisinin olduğu coğrafyada güvenliğini her türlü alma hakkına sahiptir.
"O tırlardaki yardımlar, Bayır Bucak Türkmenlerine gidiyordu"
Başbakanımız açıklamayı yaptı, o tırlardaki yardımlar oradaki Bayır Bucak Türkmenlerine gidiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurumlarından birisi olan MİT'in yaptığı bir girişimi mi, operasyonunu mu derseniz ne derseniz diyin. Bunu alıp da afiş afiş ortaya çıkartmak , nereden geldiği belli olmayan -talimat da diyemem ben onlara- isteklerle gidip de kendi kurumuna silah çektirmek… bu nedir!? Bunu alıp da bir yere taşıyıp da içerisinden bir şey çıkartmak nedir?
Burası bizim medeniyetimizin yıllar yılı yaşadığı bir bölgedir. Türkiye'nin burada söyleyecek sözü vardır ve her zaman da olacaktır. 2009'da çıktı söyledi; medeniyetinden tarihinden güç alan bir lider, bütün dünyaya 'one minute' dedi. Biz Türkiye'nin bu coğrafyadaki etkinliği üzerinde operasyon yapılmasına müsaade etmeyiz.
Bu görüntüleri yayınlayan yayın kuruşu hakkında ne söylersiniz?
Sayın cumhurbaşkanımız en üst noktada bu konuya cevap verdi. Bu casusluk kapsamında değerlendirilen bir konudur. Onunla alakalı olarak da yargı makamları harekete geçmiş durumda. Bu yapılan çalışmaların da sonuçlarını göreceğiz. Türkiye'de basın özgürlüğü vardır ama hakaret etme ve devletin güvenliğini tehlikeye atma özgürlüğü yoktur. Bu da böyle bilinsin.