BAKAN ÇAĞATAY KILIÇ GALA DERGİSİ’NE KONUŞTU

23 Temmuz 2015

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, göreve geldiği günden bu yana gençlik ve spor alanında yaptıklarını ve yapmak istediklerini Gala Dergisi’nin Temmuz sayısına anlattı.

Almanya Siegen’de 15 Haziran 1976’da başlayan bir hayat serüveni, siyasi pek çok görev ve şimdi ise hiç de kolay olmayan bir Bakanlık vazifesi Bu serüveni anlatır mısınız?
Sorunuzda da bahsettiğiniz gibi yurt dışında siyaset bilimi ve ekonomi eğitim aldım. Yurda döndükten sonra özel sektörde bir süre çalıştım. Daha sonra 2003 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi'nde danışman olarak göreve başladım. Başbakanlık Müşaviri, Özel Kalem Müdür Yardımcılığı gibi görevler üstlenerek Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde yakın ekibinde uzun yıllar görev yaptım. Yurtdışı gezilerinin çoğunda Erdoğan'ın tercümanlığını da  üstlendim.2011 yılında Samsun’dan milletvekili seçilerek meclise girdim. Sayın Cumhurbaşkanımız  siyasetçiliğinin  yanı sıra mükemmel bir devlet adamı. Ondan  hayatıma yön veren çok şey öğrendim. Hala da tecrübelerinden istifade ediyorum.
Yurtdışındaki yabancı takımlara transfer olan Türk futbolcular, bu teklifleri daha fazla para kazanmak için mi, yoksa Türkiye’yi temsil etmek için mi kabul ediyorlar?
Ben bu sorunuza kesin bir dille şu nedenden veya bu nedenden diyemem… Ama şunu söyleyebilirim ki yurtdışında veya yurtiçinde oynasınlar yıldız futbolcularımızın, tüm sporcularımızın sahada sergiledikleri davranışlar ve yaklaşımlar çok önemli. Onların saha içinde ve dışında özellikle birbirlerine karşı olan davranışlarında ve konuşmalarında iki kere düşünerek hareket etmeleri gerekiyor. Çünkü onlar birçok kişiye örnek oluyorlar. Onları izleyen ve örnek alan gençler var. Onların gençlerimize rol model olmaları gerekiyor. 
‘’passolig’’ bilmecesi… 
Öncelikle şunu görmemiz gerekiyor: Bu sene sezonun tamamına baktığımızda, süper ligi izleyen toplam seyirci sayısı 2 milyonu aştı. Her yenilikte, her yeni devreye giren sistemde, uygulamayı beğenenler de olacaktır, beğenmeyenler de. Bunun da bazı eksiklikleri olması doğaldır. Bu anlamda Türkiye Futbol Federasyonu, Passolig'in yönetilmesi ve işletilmesiyle alakalı sorumluluk üzerinde olan bir kurum. Ancak biz de kanun koyucu olarak ve ben de icra tarafı olarak takip etmiş durumdayım. Passolig, bildiğiniz üzere daha önceden ihaleleri yapılan ve bilinen bir süreç. Üç yıl öncesine dayanan bir süreç. Şu anda baktığınızda maçlardaki heyecan ve futbol kalitesi arttıkça, daha yoğun bir yarış içerisine girildikçe passolig sayısı otomatik olarak artmaya başladı.
Stat ve çevresinde üzücü olaylar yaşanıyor…
Yaşanmasını istemediğimiz olaylarda çok ciddi düşüşlerin olduğunu görüyoruz. Özellikle kötü ve küfürlü tezahürat noktasında ciddi anlamda düşüş oldu. Statların içerisindeki azalan bu olaylar ümit ediyoruz ki önümüzdeki sezonlarda daha farklı noktalara, daha farklı görsel anlamdaki yaşanacak güzelliklere doğru yol aldırır bizi. Şunu gördük ki; farklı gruplar statlara gelmediği zaman, farklı gruplardan kastım şu; taraftar gruplarından bahsetmiyorum. Futbol, basketbol, hentbol gibi farklı branşlarda kameralarla yapılan takipte tespit edilen gruplardan bahsediyorum. Biz bir spor müsabakasını izlemeye gittiğimizde ne istiyoruz? Sportmence geçecek bir müsabaka izlemek istiyoruz. Bu anlamda her sahaya giden seyircinin istediği şey; nezih bir ortamda oturup, taraftarı olduğu takımı desteklemektir. Marşlar söyleyecek, tezahüratlar yapacak… İşin doğasında olan bir şey… Ama küfür, hakaret, sahaya yabancı madde atma bunlar bizim kabul edebileceğimiz şeyler değil. Çok şükür bu sezon bunu farklı bir noktaya taşıma imkanımız oldu. Ümit ediyorum ki önümüzdeki sezonlarda bu çok daha farklı şekillerde yaşanacaktır. Şunu gördük ki bunu azaltma imkanımız olabiliyor. Kararlı bir şekilde uygulamalar olduğu zaman gördük ki bu tarz şeyler daha aza inebiliyor. 
Amatör kulüplerle ilgili yapılan çalışmalar ne aşamada?
Amatör kulüplere destek anlamında çok önemli bir adım attık. Bu noktada Maliye Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek ile bir görüşmemiz oldu. Amatör kulüplerin vergi yükünü düşürmek için bir çalışma içerisindeyiz. İnşallah önümüzdeki zaman içerisinde bunu hayata geçirip, amatör kulüplerin üzerindeki vergi yükünü düşürmüş olacağız. Böylece, sportif anlamda bu kulüplerimizin desteklediği, geliştirmek istediği branşlarını ve sporcularımızın daha fazla desteklenmesi için bir imkan sunmak istiyoruz. Tabii ki bu, verimliliğin ve harcamaların doğru şekilde yapıldığını takip ederek olacak. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.
Sadece amatör kulüplerimizi değil, aralarında Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi büyük kulüplerimizin de amatör branşlarına destek oluyoruz ve kendilerine yaptığımız amatör branşlara olan desteğimizi arttırmak niyetindeyiz. Bu bizim içi neden önemli? Çünkü spor kulüplerimizdeki amatör branşlar, amatör ruhun köküdür. Orada kendilerini geliştirecek gençlerimiz ve sporcularımız var. 
Bunun yanı sıra, Milli Eğitim Bakanlığımızla da bir çalışma yapıyoruz. Çünkü sporcu kardeşlerimizin, tabiri caizse iki arada bir derede kalmamaları gerekiyor. Bunu şu anlamda söylüyorum. Eğitim de çok önemlidir ama sportif bir kariyer seçmiş olan yetenekli kardeşlerimizin de bu anlamda kendilerini geliştirebilmeleri için onlara bu imkanı vermemiz gerekiyor ki, rakipleriyle bu yarışın içerisinde eşit noktaya gelebilsinler. Dolayısıyla böyle bir genel çerçeve içerisinde yolumuza devam edeceğiz.
Meşin yuvarlağa sağlanan, imkanlar…tesisler…vs.…Diğer spor dallarına da sağlanıyor mu?
Az önce bahsettiğim konular zaten sadece futbol değil, tüm branşları kapsıyor. Yani rakamlar üzerinden gitmek gerekirse, 2002 yılında kulüplere yapılan yardımlar 315 bin TL civarındaydı. Şimdi 13 yılda yapılan yardım 67 milyon TL. Ben bunu söyledikten sonra şunu soruyorlar; Bu kadar yardım yapıldı peki sonuçlar? Ben şunu açıkça söylüyorum; maddi destek verme anlamında, federasyonlar bazında olsun, kulüpler bazında olsun, verdiğimiz maddi desteğin karşılığını tam alabiliyor muyuz? Hayır. Bunu da açık yüreklilikle dile getiriyorum. Maddi kaynağın verimli harcanması noktasında, daha iyi çalışmamız gerekiyor. Bununla neyi kasdediyorum; elinizdeki kaynakların kullanımıyla alakalı olarak yapmanız gereken programları. Bunları iyi yapmanız gerekiyor. 2016 Rio Olimpiyatları'na bir sene kaldı. Bunun hazırlıkları devam ediyor. Genel bir çerçevemiz var. Biz şu anda aşağı yukarı bir resim görüyoruz. Ama katılım anlamında temmuz, ağustos aylarında daha net bir resim göreceğiz. Ama 2020'ye de şimdiden çalışmaya başladık, hatta 2024'ün temellerini şimdiden oluşturmak için ben arkadaşlarımıza talimatı verdim. Neden bunu yapıyoruz? 800'ü aşkın sporcumuz ki bu sporcularımız futbol dışında, Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri'nde (TOHM) çalışmalarına devam ediyor. Ama aynı zamanda yetenek taramalarımız ve yetenekli sporcularımızın desteklenmesi konusunda yaptığımız çalışmalarımız da devam ediyor. Bizim spor federasyonlarımıza bugüne kadar ayırmış olduğumuz 2 milyar TL’yi aşkın çok ciddi bir bütçe var. Biz şöyle bir şey yaptık. 2016 Rio Olimpiyat Oyunları’na bir sene kaldı. Biliyorsunuz her sene başında biz bütün federasyonlara bir genel destekleme yapıyoruz. Destek bütçesi ayırıyoruz. Bu sene normal yapılan desteklemenin yanında, olimpiyata gidecek olan branşlara ekstra özel bir bütçe ayırdık. Bu yıl içerisinde yapılacak olan müsabakaların gidişatına göre ve kota müsabakalarındaki başarı durumuna göre, sporcularımızın desteklenmesi için federasyonlarımız için ayrılan bir bütçe. 2016 ve 2020'yi de kapsayan ve 4 bin sporcuyu ilgilendiren bir asgari ücret kadar destek ile alakalı kanun meclisten geçmişti. Aynı zamanda yönetmeliğini de geçirdik ve bunu uygulamaya başladık. Maddi kaynağı ayırmak konusunda bir sıkıntımız yok. Burada antrenörlerimizin, psikologlarımızın, diyetisyenlerimizin, fizik tedavi uzmanlarımız ve fiziki gelişim uzmanlarımızla beraber bir ortak çalışma içerisinde bunu başarabiliriz. 
Ülkemizde birer Maradona ve Ronaldolar yetişiyor mu?
Zikrettiğiniz isimler çok özel isimler… Ama bizim de dünya çapında yetiştirdiğimiz ve başarıları nedeniyle gururlandığımız sporcularımız ve spor adamlarımız mevcut. Örneğin bir Arda Turan, bir Hakan Çalhanoğlu… Sadece futboldan örnek vermeyi de çok doğru bulmuyorum. Örneğin ata sporumuz güreşte son dönemde dünya çapında sporcularımız yetişti. Güreşi bırakmasına karşın “Asrın Güreşçisi” ünvanına sahip bir Hamza Yerikaya’yı unutmamak gerekiyor. Yine güreş branşında halen aktif sporcularımızdan Taha Akgül’ü unutmamak gerekiyor. Taha, halen Bakü’de devam eden 1. Avrupa Oyunları’nda marka yüzü oldu.  Organizasyon öncesinde ve esnasında televizyon ekranlarında, afişlerde, broşürlerde ve Azerbaycan sokaklarındaki reklam panolarında Taha’nın fotoğrafları yeralıyor.
Sözümün hemen başında sporcularımızın yanında spor adamlarımız demiştim. Örneğin kısa bir süre önce Şampiyonlar Ligi finalini başarıyla yöneten ve Avrupa spor kamuoyunun takdirini toplayan Cüneyt Çakır’ın ismini de burada zikretmek gerekir diye düşünüyorum.
Tüm spor dallarına yönelik tesislerimiz yeterli mi?
Doğrusu bu sorunuza rakamlarla cevap vermek isterim. Türkiye’de tesisleşme hamlesi anlamında devrim niteliğinde gelişmelere imza atıyoruz. Ülke sporunun geleceğini bugünden inşa etmek bizlere büyük bir gurur yaşatıyor. Öncelikle 2002 ve öncesinde ülkemizdeki tesis envanterinden bahsetmek istiyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca 2002 yılı ve öncesinde toplam bin 370 tesis hizmet verdi. Bu rakama sadece son 13 yılda (2002-2015) bin 575 tesis eklendi.   2015 yılında 20 Atletizm pisti, 27 gençlik merkezi,  51 havuz 57 diğer, 58 stadyum (il ve ilçe), 137 spor salonu, 150 futbol sahası olmak üzere toplam 500 tesisin yapımı devam ediyor. İnşallah bu tesislerin yapımı 2016 yılında tamamlanacak.
Yine ülke sporunun çehresini değiştirecek 29 stadyum projesinde de Konya ve Mersin statlarının yapımını tamamladık. 27 stadyumun yapım çalışmalarında da büyük ilerlemeler kaydettik. Toplam maliyeti yaklaşık 3,250 milyar TL olan stat projelerinde her geçen gün mutlu sona yaklaşıyoruz.
Bakanlık olarak sadece Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerine 55 Milyon TL’lik yatırım gerçekleştireceğiz. Bu yatırımlar çerçevesinde iki bölgenin spor ve gençlik alt yapısının çehresini değiştirecek 283 tesisin yapımı için çalışmalara başlıyoruz.
Gençlik merkezlerine rağbet oluyor mu?
Bu sorunuza da rakamlarla cevap vererek başlamak isterim. 2002 yılında Türkiye genelinde 74 tane gençlik merkezi vardı. Şu anda bu sayı 198’e yükseldi.  Bu sayıyı 2015 sonunda 88, 2016’da 62 olmak üzere toplam 344’e yükseltmeyi hedefliyoruz.
 Türkiye’nin dört bir yanında hayata geçirdiğimiz gençlik merkezlerimizde çok ciddi anlamda çalışmalar yapılıyor. Türkiye genelinde 1 milyonun üzerinde üye sayısı vardır.
 Bu kardeşlerimiz çeşitli faaliyetlere katılıyorlar. Bazı merkezlerimizin çok amaçlı salonları var, spor faaliyetlerinin yanı sıra tiyatro gösterileri de yapılıyor. Bu fiziksel faaliyetlerle beraber aynı zamanda dersliklerimiz var. Dersliklerimizi geleneksel sanatlardan modern sanatlara, ebrudan hat sanatına kadar çeşitli eğitimlerde kullanıyoruz. Geleneksel sanatlarımızı gençlerimizle yaşatmayı hedefliyoruz, gençlerimizde onlardan sonraki nesile aktaracaklar.
 Osmanlıca gibi kurslarımız var, bu yıl 30 bin gencin Osmanlıca kursuna katılımı hedefleniyor.  KYK içerisinde olan bazı merkezlerimiz var. KYK da kalan gençlerimizin gençlik merkezlerindeki faaliyetlerden daha fazla faydalanması için çalıştığımız Genç ofis projemiz var. KYK yurtlarında kalan öğrencilerimize ders saatlerinin dışında boş zamanlarında yararlanabilecekleri kurslar açıyoruz. Ebru sanatını, gitar çalmasını, işaret dilini öğrenme fırsatı yakalıyorlar.
Yaptığımız her şey gençlerimizin daha donanımlı bireyler olmasını sağlamak için. Çünkü Üniversite yıllarındaki edinecekleri bilgi ve beceriler onları ve bizleri daha ileriye taşıyacak. Gençlerimiz için yaptığımız her proje aslında milletimiz için.
Gençlik merkezlerinden bahsetmişken, bakanlığıma bağlı gençlik kamplarından bahsetmemek olmaz. Gençlik kamplarımız, 15 Haziran’da başladı.  Mersin, Hatay, Aydın ve Samsun'daki deniz kampları, Bolu, Antalya, Samsun, Van, Trabzon, Kırşehir, Osmaniye ve Manisa'daki doğa kampları gençlerimizi yaz boyunca ağırlayacak.
Kamplarımıza bu yıl 185 bin kişi başvurdu. Ancak bizim bu başvuruların tamamına karşılık vermemiz mümkün değil. Kamplarımızda, ülkemizin dört bir yanından gelecek 40 bin genç misafir edilecek. Kampa katılım hakkı elde eden gençlere yönelik, 12 – 15 yaş grupları için "Deniz Kampları", 16 – 22 Yaş grupları için "Doğa Kampları" yapılacak.
Yurtiçinde ve yurtdışında istediğimiz başarıları yakaladık mı?
Türkiye dünya sporunda hatırı sayılır bir pozisyona geldi. Bütün dünyanın kabul ettiği bu durum, farklı branşlarda elde edilen büyük başarılarla gerçekleşti. Erkek basketbolunda elde edilen dünya ikinciliği, kulüpler düzeyinde Fenerbahçe Ülker’in THY Avrupa Ligi’nde 4’ lü finale kalması, basketbolumuzun ne kadar önemli yerde olduğunu gösteriyor. Tabii uluslar arası başarılarda kadın sporcularımıza ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Kadın basketbolunda ‘Potanın Perileri’ gerek Avrupa gerekse dünya şampiyonalarında başarıda istikrarı yakalayarak basketbolda ülkemizi ekol ülkeler sınıfına getirdi. Kadın voleybolunda ‘Filenin Sultanları’nın başarıları ortada. Yine kadın voleybolunda Avrupa’nın bir numaralı kupasını bu yıl bir Türk takımı;  Eczacıbaşı VitrA kaldırdı. Şunu artık hepimiz belleklerimize yerleştirmeliyiz; Türkiye’de sadece futbol yok. Evet futbol bizler için önemli ancak bu spora verdiğimiz değeri, başka branşlara da yansıtmamız gerekiyor. Bunu biraz olsun bile başardığımızda ne gibi büyük gelişmelerin yaşandığını hepimiz gördük. Türkiye, gerek yetenek gerekse alt yapı olanakları anlamında potansiyeli büyük olan bir spor ülkesi. Bu potansiyeli daha ileriye taşımak için neler yapabiliriz? İşte tam da bu noktada kalıcı çözümlere imza atmamız gerekiyor ve burada herkese sorumluluk düşüyor. Biz Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak elimizi taşın altına koyuyor ve ülke sporumuzun topyekun şekilde kalkınması adına gece gündüz demen çalışıyoruz.
Ancak ben bu başarıları yeterli görmüyorum. Neden derseniz? Örneğin, 78 milyon nüfusu olan ülkemizin bugüne kadar olimpiyatlarda elde etmiş olduğu başarı yeterli değil. Bunu açık yüreklilikle söylüyorum
Samsun size neyi ifade ediyor?
Bir Samsunlu olarak tabi ki Samsun bana çok şey ifade ediyor. Ama özel yaşamımım ötesinde Samsun’un Cumhuriyet tarihimizde de çok ayrı bir önemi var. Gazi Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a  ayak basarak bir milletin diriliş destanını yeniden yazan Milli Mücadele ruhunu ateşlemiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temellerini atmıştı.
Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’da yakmış olduğu bu bağımsızlık ateşi yurdun dört bir yanını sardı  ve   genç Türkiye  Cumhuriyeti’nden bugünkü Yeni Türkiye’ye geldik. Bugünkü Yeni Türkiye işte böyle bir Türkiye; ekonomik ve siyasi istikrarıyla,  gelişmişliğiyle, kalkınmışlığıyla, ilk  on  ekonomiye girmeye aday  bir Türkiye… Zalimlerin karşısında mazlumların yanında olan ve dünyayı kucaklayan bir Türkiye…
Sadece tarihimiz açısından değil, mensubu olduğum AK Parti iktidarı açısından da Samsun’un önemi çok büyük. Halkımızın seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olan liderimiz Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı’na giden yola buradan çıkmıştı. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu ise göreve gelir gelmez ilk ziyaretini ve toplu açılış törenini burada gerçekleştirmişti. Dahası son mahalli seçimlerde de 18 belediye başkanlığının 17’sini AK Parti kazandı… Desteğini bizden esirgemeyen hemşehrilerimize şükranlarımı sunarım. Siyasi yaşamımda Samsun hiçbir zaman bizi mahcup etmedi, biz de Samsun'u mahcup etmeyeceğiz.
Samsun ve tüm Türkiye… Bütün spor branşlarıyla ilgili yatırımlar ve gelecekte ki hayalleriniz?
Bir örnek ile başlamak gerekirse, Samsun’da Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte ilkokul ikinci sınıf öğrencilerine yönelik yürüttüğümüz “Geleceğe kulaç atıyoruz” projesi, miniklere yüzme öğretmeye devam ediyor.  Bu yılın başında bizzat başlattığım projeyi, fiziksel ve zihinsel olarak sağlıklı nesiller yetiştirilmesine katkıda bulunmak, yüzme bilmeyen öğrencilere yüzme öğretmek ve yetenekli olanları kulüp bünyesine kazandırmak amacıyla başlattık. İlk dönem Haziran ayında tamamlanacak. 
Samsun 19 Mayıs Kapalı Yüzme Salonu’nda gerçekleşen projeye 2014 - 2015 eğitim-öğretim yılında Canik 100. Yıl, Kocatepe İlkokulu, İlkadım Gazipaşa ve Arıburnu İlkokulu’ndan toplam 240 öğrenci katılıyor. İlki pilot çalışma olarak hayata geçirilen ve başarılı bulunan proje, önümüzdeki dönemlerde Samsun ili ve ilçelerindeki tüm okullarda uygulanacak. Bu sayede Samsun’da okuyan tüm ikinci sınıf öğrencileri yüzme sporuyla tanışacak. Ümit ediyorum ki bu projeyle ülkemizi, milletimizi, bayrağımızı temsil edecek şampiyonlar çıkacak. Samsun’da atılan bu adım yakında meyvelerini vermeye başlayacak. Çocuklarımızın spor bilinciyle yetişmesi için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz.
Yine şunu söyleyebilirim ki son yıllarda önemli spor organizasyonlarının merkezi olan Samsun, 2012 yılından 2015’in ilk yarısına kadar ulusal ve uluslararası alanda toplam 62 organizasyona ev sahipliği yaptı. Bu önemli organizasyonlarla sporda ‘marka kent’ olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Samsun, 2017 yılında düzenlenecek 23. İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunları ile “olimpiyat şehri” olacak.
Sözkonusu uluslararası organizasyonların Samsun'da yapılması Samsun tanıtımında çok önemli bir yer tutuyor. Az önce bahsettiğim 2017'de Samsun'da yapılacak olan İşitme Engelliler Olimpiyatı. Bu Türkiye'nin bugüne kadar yapmış olduğu en büyük organizasyonlardan birisi olacak. Samsun şehri şu anda yerel yönetimleriyle,  mülki idaresiyle, bizim yaptığımız çalışmalarla buna hazırlanıyor. Burada çok farklı bir tanıtım olacak.
Samsun özelinde değil ama bu noktada bir hayalimden söz etmek istiyorum. Aslında hayal olarak kalmasını istemediğim bir düşüncem var. Japonya’da olsun, Amerika’da olsun Avrupa’da, Rusya’da, Latin Amerika’da olsun bunların hepsinde olimpiyata hazırlık merkezleri vardır. Buralarda bilimsel anlamdaki araştırmalar, beslenme, psikoloji, rakiplerinizin takibi ve özel yapılan çalışmalar yapılıyor. Bunlar ile birlikte burada kendinizi nasıl geliştirebilirsiniz, vücudunuzun branşınız ile alakalı nasıl bir antrenman programına ihtiyacı var noktasında çalışmalar da var. Bu anlamdaki profesyonel desteklerin verilmesi gibi bizim merkezlerimizde de bu desteklerin hepsi mevcut olacak. Bunlardan iki tanesini Türkiye’ye kazandırma noktasında bir hayalim, bir isteğim var. Bu çalışmanın içerisinde olmak istiyoruz. Tabi TOHM’lardaki 120 tane antrenör ile birlikte özel çalışmalar yapılarak bu kardeşlerimiz destekleniyor. Bizim sporcular kadar antrenörlerimizin de desteklenmesi gerekiyor. Bu noktada özellikle antrenör eğitimi çok önemli ki gelecek nesillerin yetiştirilmesi devreye girsin. O yüzden şimdiden 2020 ve 2024 diyorum. 2024 çok uzakta gelebilir ama zaman çok hızlı geçiyor. Şimdiden başlarsak ciddi mesafe alabiliriz. Şimdiden bu çalışmaların içerisinde olacağız. 
Bakanlık olarak engelli sporcularımıza da ayrı bir önem veriyor musunuz?
Bu sorunuza rahat bir şekilde,  “Evet, engelli sporcularımıza ayrı bir önem ve her tür desteği verebiliyoruz” diyebilirim. Örnek vermek gerekirse daha geçen gün, 30 tane engelli sporcularımızı da taşıyabilecek kapasitede olan otobüsümüzün hizmete alım törenini yaptık. Bu çok ciddi bir yatırım. Maddi anlamda çok ciddi bir kaynağın ayrıldığı bir yatırım 30 tane şu anda. Bunlar uluslararası seyahat sertifikasına sahip. Engelli sporcumuzu da, engelli olmayan sporcumuzu da taşıyabilecek kapasitede. Özellikle inşa edilmiş olan asansör sistemiyle tekerlekli sandalyede olan kardeşlerimizin de hiçbir şekilde tekerlekli sandalyeden inmeden otobüsün içerisine binmelerini sağlayan bir asansör sistemi var. Uluslararası sertifikasıyla birlikte bütün uluslararası müsabakalara gidebilecek nitelikte. Ama ben burada spor medyasına da bir eleştiri getirmek istiyorum. Bu yatırımın devreye alınmasından sonra ne kadar buna önem verildi spor camiası tarafından? Hep eleştirilir ya engelli sporcumuza yeterince destek olunmuyor diye.. 2002 de 2763 tane engeli sporcumuz varken şimdi şu anda 30 binin üzerinde engelli sporcumuz var. Biz bu otobüslerimizi devreye aldık ama ben bu otobüslerin bir yerde yazıldığını çizildiğini görmedim. Bu bizim için değil, engelli kardeşimizin bunu görüp şevklenmesi için söylüyorum. Bizim buna ihtiyacımız yok biz işimizi yapıyoruz zaten. Biz bunu yapmakla yükümlüyüz. Ama bunu göstermemiz lazım ki o engelli kardeşlerimiz bize de imkanlar veriliyor, verilebilir, biz de bu imkanlardan faydalanabiliriz diye şevklensinler. Sayın Başbakanımız ile görüşmemiş oldu. Tüm illerimizde bir tane olmak koşulu ile sayısını artıracağız. Çünkü bunlar illerde bu sporcuların emrinde olacak.
Göreve geldiğinizde bir çok doping vakasıyla karşılaştınız. Sizin bu konuya ayrı bir önem verdiğinizi ve sıfır tolerans ilkenizi biliyoruz.
Dopingle ilgili Türkiye'nin karnesi iyi duruma geldi. Dopingle mücadelede verdiğimiz mücadeleyi dünya da takdirle karşılıyor. Dünya Antidoping Ajansı WADA'nın başkanı, geçtiğimiz yıl, sporun en büyük düşmanına karşı verdiğimiz mücadelenin önemi vurgulayarak,  "Türkiye bu anlamda doğru yolda, dopingle mücadele etmek isteyenler Türkiye'yi kendilerine örnek alsın." dedi. Sir Reedie, bu ajansın en üstünde olan kişi, dopingle mücadelede dünyadaki bir numaralı isim. Ülke sporunun büyük bir sorunu vardı ve biz bu sorunla yüzleştik! Bunu halının altına süpürmedik. Açık ve seçik olarak yüzleştik, araştırmalarımızı bu yönde yaptık. Dopingle mücadelede sıfır tolerans noktasında hiçbir yumuşamamız yok ve söz konusu olmayacaktır. Ben buradan tüm sporcu kardeşlerime, gençlerimize seslenmek istiyorum. Bakın! biliyoruz ki çok büyük çaba sarf ediyorlar çok iyi anlamda kendilerini hazırlıyorlar antrenmanlarını yapıyorlar ve çalışıyorlar.  Ama aralarında herkes değil tabi. 
Az sayıda da olsa yanlış yollara tevessül edenler oldu. Şu andan sonra, bu noktada herhangi bir şekilde bir yola girmeme niyetinde olurlarsa -ki burada antrenörlere de, kulüp başkanlarına da, ebeveynlere de büyük görev düşüyor, herkesin beraberce çalışması lazım burada- ama şunu açık ve seçik olarak söylüyorum: Artık bu doping konusunda hiç bir şekilde affımız yok! Yakalanmanız durumunda ki yakalanırsınız, teknoloji çok farklı bir noktaya gelmiş vaziyette, çok uzun süreli geriye doğru taramalar mümkün, biyolojik pasaportlar söz konusu, buradaki araştırmalar veriler ortada. Hiç bir şekilde gözünüzün yaşına bakmayız!  Kim olursa olsun, bu noktada cezayı alırsınız. Spor hayatınızın da sona ereceğini bilmeniz gerekir. 
Tabii dopingle mücadelede çok önemli bir adım da Hacettepe Üniversitesi'ndeki doping kontrol merkezinin lisansını geri almasıyla gerçekleşti.  Hacettepe Üniversitesi'ndeki doping kontrol merkezinin lisansını kaybetme tarihi 27Haziran 2011.  Çok şükür Montreal’de yapılan toplantıdan sonra yaptığımız çalışmalarla beraber Hacettepe, WADA tarafından akreditesini tekrar geri aldı. Bu önemli bir şey.