BAKAN ÇAĞATAY KILIÇ NTV’YE KONUŞTU

15 Mayıs 2015

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç NTV canlı yayınında, Funda Görey’in sorularını cevaplandırdı. Bakan Çağatay Kılıç’ın sorulara verdiği cevaplar şöyle:

 -Dün meydana gelen bir olay gündemin ilk sırasına yerleşti diyebiliriz, Fenerbahçe kaptanı  Emre Belözoğlu'na yönelik bir saldırı. Beşiktaş taraftarı olduğu söyleniyor bu kişilerin ve bir kavga yaşandığı yönünde hem görüntüler hem bilgiler var. Siz kendisiyle konuştunuz mu? Bir geçmiş olsun diyalogu geçti mi aranızda ve düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

Dün akşamki programlarımızın sonrası, dönüş yolunda Emre ile konuştuk. Kendisine de geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Ben konuya öncelikle şu açıdan yaklaşmak istiyorum; her zaman dile getirdiğimiz bir şey var. Sporun seyircisi, spora destek veren, futbol taraftarı olan, takımına ve renklerine destek veren gerçek taraftarlar var. Bir de benim her zaman dile getirdiğim sporla alakası olmayan ve benim taraftar olarak görmediğim kişiler var. Ben dün konunun bilgilerini aldım. Her ne olursa olsun, bir takımın kaptanına ki biliyorlar…
Ben o arkadaşları bir takımın seyircisi olarak görmüyorum. Tekrar bunu dile getirmek istiyorum. Bu bir camiaya bir takıma mal edilebilecek bir şey değil. Dolayısıyla orada yapılan, kişisel anlamda bir saldırıdır ve zaten sporda, futbolda görmek istemediğimizi açıkça dile getirdiğimiz konulardan birisidir. Adli anlamda işlemler yürüyor ve bu noktada şikayetçi olunmuş. Bundan sonrası hem emniyet güçlerimizin hem de adli kolluk gücünün ve aynı zamanda adliyenin yönetiminde devam edecek olan bir dava. 
Biz sporu niye yapıyoruz?  Dostluk ve kardeşlik için, takımını desteklemek için insanların renklerin arkasında bir araya gelmesi ve bir spor şöleni tadında yaşanması için. Dostluk olarak yapıyoruz sporu böyle görüyoruz. İşte bu tip hareketlerde bulunanlar da maalesef bunun dışında olanlar, sporun ruhunu anlamamış olanlar. 
Saldırıyı yapanların kimler olduğu zaten tespit de edilmiş. Derin bir araştırma yapıldığında da bu kişinin sporla hiç alakası olmadığı anlaşılacaktır. Büyük ihtimalle kişisel yaşamı içerisinde, hayatında, veya ailesinde bir takım sorunları olan ve şiddet eğilimli bir yaklaşım içerisinde olan bir kişi olacağını düşünüyorum.
-Seçimler yaklaşıyor, gençler üzerinden diğer partilerin vaatleri ve AK Parti’nin yapacakları  üzerinde de biraz durmak istiyorum ama öncelikle bu üniversite öğrencilerinin kaldıkları yurtlar ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Paralel yapı olarak ifade edilen yapıya ait olan bazı yurtlardan öğrencilerin çıkması ve devletin bunlara “Siz oralardan çıkın biz size yurt garantisi vereceğiz” şeklinde açıklamalar var. Bir açık var mı? Bu yöndeki çalışmalarınız bitti mi ve bu yurtlarla ilgili de bir şey yapılacak mı?
Hatırlarsanız geçen sene yerel seçimler öncesi, yani 30 Mart seçimleri öncesi yoğun bir şekilde şimdiki Cumhurbaşkanımız o zaman Başbakanımız tarafından dile getirilmişti. Yaptığımız araştırmada şunu gördük ki bu paralel yapının yurtlarında kalan öğrencilere zorla bir takım beddua seansları yaptırılmış. Ayrıca yurt içerisindeki davranış şekilleri hakkında, yapılması gereken veya yapılmaması gerekenlerle ilgili doğrudan müdahalelerde bulunulmuş.  O süreç içerisinde yaşadığımız bir şey vardı. Cumhurbaşkanımız, ‘Sizi burada baskı altına alanların, size olumsuz anlamda müdahalede bulunanların ve kendi düşüncelerinize, yaşam tarzınıza müdahale edenlerin yanından ayrılıp devletimizin yurtlarına gelin’ şeklinde durumu dile getirdi. Biz bu noktada hızlı bir çalışmayla, gerçekten yoğun bir talebin karşılanmasında iyi bir sınav verdik.
 Aynı zamanda 2013 yılının Ekim ayında Türkiye’deki devlet yurt kapasitesi 285 bin- 290 bin civarındaydı. 2002’de 185 bin iken şu anda aktif olan kapasitemiz 400 bin. Ancak önümüzdeki Eylül ayına buna dahil olacak, ön protokolle kiralama ve kendi yatırımlarımızla devam eden kapasite sayısı da 65 bin. Bu sayede Kredi Yurtlar Kurumu’nun tüm kapasitesi 465 bine çıkacak. Hedefimiz 2016 Ocak ayına kadar ise 500 bine ulaşmak. Bu noktadaki çalışmalarımız da olumlu bir şekilde devam ediyor.
-Öğrencilerin en çok istedikleri; yurtlardaki oda sayılarının 6-8 kişilikten 3-4 kişiliğe indirilmesi. Yeni yapılan yurtlarda böyle mi olacak?
Yeni yapılan yurtlarımızın hepsi en fazla 4, normalde 3 kişilik odalar şeklinde yapılıyor. Bunlar metrekare hesabı olduğu için 4 kişilik de olsa rahat bir ortam oluyor. Ranzaların olmadığı, tuvaletinin ve banyosunun kendi odasının içinde olduğu gayet geniş alanlara sahip yurtlar üzerinde çalışıyor. Örneğin İstanbul Cevizlibağ’da bitmek üzere olan 3 bin 500 kişilik bir yurdumuz var. Bu yurt çok farklı bir noktada olacak. Tabii ki Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bunu arttırabiliyoruz. Hatay’da, Rize’de, Manisa’da, Samsun’da, Ağrı’da ve Mersin’de bunun örnekleri var. Mesela dün akşam seçim çalışmalarına katıldığım Sivas’ta bakanlığımıza bağlı olan kurumlarımızın resmi olarak yapılan çalışmalarını da inceleme şansım oldu. Orada da akşam öğrenci yurtlarımıza uğrama şansım oldu. Şu anda Sivas’ta yoğun bir şekilde çalışılan 2 bin kişilik kapasiteli bir yurt inşası devam ediyor. Ziyaret ettiğimiz kız yurdumuz da bir odada 3 kişinin kaldığı ve tuvaletinin, banyosunun odalarda yer aldığı ve konferans salonları olan, sosyal aktivite alanları olan ve bu noktalarda öğrencilerimize çok farklı imkanlar sunan yurtlarımızdan.  Aynı zamanda yurtlarımızda ücretsiz sunulan geniş bantlı internet hizmeti var. Yurtlarımızda kalan öğrencilerimize verdiğimiz beslenme yardımlarımız var. AK Parti iktidarının döneme geldiği 2002’den örnek veriyoruz. Biz burada yapılan çalışmaları dile getirdiğimiz için söylüyorum, bence herkesin sevinmesi lazım, çünkü- devletimizin gücünün nereden nereye geldiğini, milletimizden aldığımız milli iradeyi nasıl kullandığımızın en bariz örneklerindendir.
-Diğer partilerin seçim beyannemelerine baktığımızda özellikle üniversite öğrencilerine yapılacak yardımları görüyoruz. CHP ‘Uzun vadeli olarak yapılandırılmış yüksek eğitim ve yaşam kredisi’ vaat ediyor. MHP 10 bin TL’ye kadar yükseköğrenim kuponu vermeyi vaat ediyor. HDP ise 15-25 yaş arası gençlere 200 TL ulaşım ve iletişim desteği sağlamayı vaat ediyor. Bunların ortak noktası üniversite öğrencilerine maddi destek. Bu konuda bursların ya da öğrenim kredilerinin yeterli olmadığı yönünde eleştiriler de var. Bu vaatlerin altında sizce bu mu var? Muhalefetlerin vaatlerine ne diyorsunuz?
Tabii bu vaat: “Yapacağız, edeceğiz”. Ben yaptıklarımızla konuşuyorum. 2002’de öğrencilerimize verilen aylık burs—kredi miktarı 45 TL idi. Şu anda lisans öğrenimi gören öğrencilerimize verilen aylık  burs ve kredi miktarı 330 TL. Lisansüstü öğrenim yapıyorsa 660 TL, doktora yapıyorsa 990 TL. Eğer artışlar enflasyona bağlı devam etseydi 45 TL şu anda 140 TL’ye gelmişti. Dolayısıyla AK Parti iktidarı döneminde, ‘yapılacak, edilecek’ denen şeyleri zaten öğrencilerimize yaptık. Bununla birlikte yurtlarda kalan öğrencilerimizin beslenme yardımını, aylık 11 TL’den 240 TL’ye çıkardık.
-Muhalefetin vaatlerinde geri ödemesiz ya da uzun vadeli yapılandırılmış borçlardan bahsediliyor.
Alınan kredinin,  birinci etapta öğrenimiz bittikten sonra 2 yıl içerisinde başlamak durumundasınız. Ancak bu durum şuna bağlı; eğer siz sigortalı işinize başlayamadıysanız, başvurunuzu yaparak erteliyorsunuz geri ödemenizi. Yani burada dile getirilen şey, yapılan şey. Zaten şu anda öğreniminizi bitirdiğinizde 2 yıl içinde ödemeniz gibi bir durum yok. Ondan sonrada işe başladıysanız siz, devletinizin ve toplumunuzun size verdiği desteğin, topluma devlete bir geri dönüşümünü yapmak durumundasınız. Bütün dünyada da bu böyledir. Eğer şimdi farklı ülkelerdeki uygulamalara bakmak istersek, ben yurt dışında okudum ve verilen desteğin nasıl şartlarda geri alındığını çok iyi biliyorum. Bunu da düşünürsek, Türkiye'de şu anda öğrencilere verdiğimiz destek çok farklı bir noktada. Öğrenci yurtlarımızın kapasitelerinin artması noktasında çalışmalarımız var.  Kimi öğrencilerimiz de yurtta kalmayı tercih etmiyor ya da ilk etapta kalıp daha sonra ayrılıyor ve eve çıkıyorlar. 
Tabii ki bizim yurt sayımızdaki ciddi manadaki artışla bu imkanın sunulmasından dolayı belli bir ekonomik dengeler de oluşuyor şehirlerde.
- AK Parti’nin seçim beyannamesinde üniversite öğrencilerinin bursları ve kredisi kesilmeden kısmi süreli çalışma yoluyla istihdama katılacak şeklinde bir madde var kısaca bu ne demek?
Biz geçen sene yönetmelik değişikliği ile KYK’da bir çalışma yaptık.  Bu çalışmanın devamı niteliğinde de üzerinde çalışıyoruz. Eskiden burs ve kredi aldığınızda sigortalı çalışmama şartı vardı. Biz bunu ilk etapta 120 güne kadar çalışma imkanı yani yarı zamanlı çalışma imkanı olarak sunduk. Ben de okurken aynı zamanda çalıştım ve öğrenci kardeşlerimizin hem okumaları hem de kendilerine maddi destek sağlamaları ve topluma daha hızlı adapte olmaları ekonominin içinde yer almaları ve sosyal hayata katılmaları açısından çalışmaları önemli. Tabii kayıt dışı çalışmamaları için bu imkanı sunduk. Bu çalışma hem çalışan öğrencilerimizin kendilerini geliştirip ekonomik anlamda rahatlamalarını hem de devletimizin öğrencilere verdiği imkanlardan yararlanmalarını sağlayacak.
-Sayın Cumhurbaşkanı’nın meydanlarda olmasına yönelik muhalefetin eleştirileri var.  Hem tarafsız davranmadığını söylüyorlar bir taraftan da AK Parti için isim zikretmeden de olsa oy istediği eleştirileri var. Neler söyleyeceksiniz bu eleştiriler ile ilgili?
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş ilk ama Cumhuriyetimizin 12. Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı olması hasebiyle de farklı bir konumdadır. Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız şunu her zaman dile getirmiştir. 10 Ağustos’ta seçim oldu bu ve seçim sürecinde birçok konuşmalar yaptı ve birçok açıklamalar yaptı.  Burada şunu çok açık dile getirdi: ‘Ben seçilmem durumunda ülkemizin her yerini, karış karış gezeceğim ve ülkemizin içerisinde devletin çalışmalarını katkıda bulunacağım. Halkımızla iç içe olacağım, milletimiz bana bu görevi, bu yetkiyi verirse milletimiz ile iç içe olarak bu yola devam edeceğim’ dedi.
Seçim meydanlarında, propaganda dönemi içerisinde, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken ki dönem içerisinde söylemediği hiç bir şeyi yapmıyor, söylediği şeyi yapıyor. Bunu zaten açık açık dile getirmişti. Tarafsızlığı konusunda bunu kendisi de dile getiriyor, tabii ki tarafsızdır. Tabii ki her partiye eşit mesafededir ama şunu da bilmemiz gerekiyor:
Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri gelen Cumhurbaşkanlarımızın içerisinde siyasetten gelenler de oldu. Tabi siyasi hayatları içerisinde yakın bulundukları, genel başkanlıklarını yaptıkları, başbakanlık yaptıkları dönemde siyasi bir kişilikle, siyasi bir duruşla ortadaydılar.
Sayın Cumhurbaşkanımız da AK Parti’nin Kurucu Genel Başkanı’dır ve Türkiye’de 13 yıla yakın başkanlık yapmıştır. 3 genel seçimi başarı ile bitirip kazanıp Türkiye’de iktidar olmuştur. 3 yerel seçim ve iki referandum kazanmış siyasi bir kişiliktir. Şimdi tabii ki bu tecrübeden hem siyasi partilerle paylaştığı şeyler oluyor hem de meydanlarda açılış yaptığında paylaşımları oluyor. Ülkemizin değerleri için yapılan toplu açılışlardaki konuşmaları, bunların hepsi ülkemizin değerleri olan, milli yapılar içerisinde inşa edilen, spor, eğitim, ticari tesis olsun, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; yani seçilmiş en üst makam, yani devleti ve milleti temsil eden makam burada bir eleştiri konusunun olmasını ben garipsiyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın bu noktada milletinin yanında olmak hakkıdır ve görevidir.
-7 Haziran bir kırılma noktası, önemli bir seçim dedi. Dün Van’da yaptığı konuşmada buna katılıyor musunuz?  7 Haziran’nın diğer seçimlerden farklı bir durumu var mı bu anlamda?
Tabi ki öyle, çünkü aynı zamanda Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu'nun meydanlardaki konuşmalarını dinlerseniz, siyaset konuştuğumuz için bunu dile getirmek istiyorum. Gençlerimizin bunu görmesi lazım özellikle gençlerimizin bu nokta da iyi düşünmesini istiyorum. Sayın Başbakanımız seçim çalışmalarına başladığında dedi ki;  Ben AK Parti Genel Başkanı olarak Ahmet Davutoğlu olarak seçime giriyorum. AK Parti Genel Başkanı olarak eğer bu seçimden iktidar olarak birinci parti çıkmazsam görevi, Genel Başkanlık ve Başbakanlık görevimi başka bir arkadaşa devredeceğim dedi. Bunu açık ve seçik olarak beyan etti. Daha önce sayın Cumhurbaşkanımız da Genel Başkan ve Başbakan iken bunları söylemişti. Yakın zamanda Avrupa'nın bir ülkesinde seçim oldu. Britanya'da  muhafazakar parti tek başına iktidar olabilecek bir  çoğunlukla çıktı.  O işin aritmetik tarafı ama seçimi kazandı.  Muhalefet liderleri seçimde başarılı olamadıklarını düşünerek istifa ettiler.
-Sayın Demirtaş da 'Barajı aşamazsam bu program ben görevi bırakacağım' dedi. 
En azından bir kişi demek ki bazı şeyleri görmeye başladı. Çünkü vatandaşlarımız da bunu bekliyor. siyaseten de bunun yapılması ortaya konulması gerekiyor. Ama tabi dile getirmiş olduğunuz genel başkan sayın Demirbaş ki biliyorsunuz Başbakan'ımızın genel başkanımızın bir söylemi oldu ben birinci ismiyle kendisine hitap etmeyeceğim dedi. Yaptığı bir benzetmeden dolayı. Yani hayırlısı olur inşallah. Burada bir ilkeyi ortaya koymamız gerekiyor siyaset yapıyoruz o yüzden  gençlerimizin  bunu bilmesi ve duyması gerekir. 
Türkiye'de biz iktidar geldiğimize 8 -9 -10 yaşında olanlar şimdi 21- 22- 23 yaşındadır. Şunu da açık bir şekilde bilmeleri gerekir, onların gençliklerinde yaşadıkları bu ciddi anlamdaki yoğun çalışmalar ve yatırımlar.  Türkiye'nin cehresinin değişmesine vesile oldu.. Kendi bakanlığım ile ilgili örnek vermem gerekir. 2002 de iktidara geldiğimizde Türkiye'de spor tesisi envanteri 1400 civarındaydı şu anda 3 bini aşmış durumdayız. Yaptığımız spor tesisi yatırımları ile gençlik merkezi yatırımları ile bunları ortaya koyuyoruz.
-Hacettepe üniversitesi doping kontrol merkezi akreditasyonu uluslararası Akreditasyonu yeniden aldı Dün bir açıklamanız oldu. Bunun önemli bir adım olduğu ile ilgili bir taraftan da Türkiye'nin uluslararası doping karnesine baktığımız zaman da Türkiye'nin notunu yüksek görüyor musunuz? bu akreditasyonu kazanmak bunu nasıl etkiler?
Şimdi bakın, Hacettepe Üniversitesi'ndeki doping kontrol merkezinin lisansını kaybetme tarihi 27Haziran 2011. Çok şükür Monako'da yapılan toplantıdan sonra yaptığımız çalışmalarla beraber Hacettepe, WADA tarafından tekrardan akredite edilen uluslararası doping araştırma yetkisine sahip oldu. Bundan dolayı emeği geçenleri kutlamak istiyorum, bu önemli bir şey. Dopingle ilgili Türkiye'nin karnesine gelince, ben söylemiyorum! WADA'nın başkanı, yani ajansın dünyadaki en yetkili ismi, geçen sene ağustos ayında İstanbul'da gelecekle ilgili nasıl bir yöntem izleyeceğiz nasıl daha iyi geliştiririz diye yapılan sağlık toplantısında konuştu. Kendi sözleriyle söylüyorum: "Türkiye doğru yolda, dopingle mücadele etmek isteyenler Türkiye'yi kendilerine örnek alsın." Bu ajansın en üstünde olan kişi, dopingle mücadelede dünyada bir numara. Bu kendisinin dile getirdiği bir söz. Biz şunu yapmadık bakın, bir sorun vardı, ve bu sorunla yüzleştik! Bunu halının altına süpürmedik. Açık ve seçik olarak yüzleştik, araştırmalarımızı bu yönde yaptık. Dopingle mücadelede sıfır tolerans noktasında hiçbir yumuşamamız yok ve söz konusu olmayacaktır. Ben buradan tüm sporcu kardeşlerime, gençlerimize seslenmek istiyorum. Bakın! biliyoruz ki çok büyük çaba sarf ediyorlar çok iyi anlamda kendilerini hazırlıyorlar antrenmanlarını yapıyorlar ve çalışıyorlar.  Ama aralarında herkes değil tabi. Az sayıda da olsa yanlış yollara tevessül edenler oldu.
Şu andan sonra, bu noktada herhangi bir şekilde bir yola girmeme niyetinde olurlarsa -ki burada antrenörlere de, kulüp başkanlarına da, ebeveynlere de büyük görev düşüyor, herkesin beraberce çalışması lazım burada- ama şunu açık ve seçik olarak söylüyorum: Artık bu doping konusunda hiç bir şekilde affımız yok! Yakalanmanız durumunda -ki yakalanırsınız- teknoloji çok farklı bir noktaya gelmiş vaziyette, çok uzun süreli geriye doğru taramalar mümkün, biyolojik pasaportlar söz konusu, buradaki araştırmalar veriler ortada. Hiç bir şekilde gözünüzün yaşına bakmayız!  Kim olursa olsun, bu noktada cezayı alırsınız. Spor hayatınızın da sona ereceğini bilmeniz gerekir.
- Bilinçlendirme ve bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık vereceğiz bu doping olayının önlenmesi için diyorsunuz. Yani bilmediklerinden mi sehven yapılan bir takım hataların üzerinde mi  duruyorsunuz? Çünkü beyannamede "artık bunlara daha fazla ceza vereceğiz, gözünüzün yaşına bakmayacağız" kısmı yok.
Şu anlamda söylüyorum bakın, bunu ciddi anlamda eğitimine ayırıyoruz şu anda başladı ve geliştireceğiz bunu. Çünkü bakın şöyle bir şey var, bazı ilaçların içerisinde, normal bildiğiniz günlük hayatta kullandığınız ilaçların içerisinde WADA'nın listesinde yasaklı olan maddeler var. Bunlar sizin rahatsızlık geçirdiğiniz dönem içerisinde örneğin; grip ilaçları, tabi ki vücudunuzun direnci düşüyor gücünüz düşüyor, o gücü birazcık destekleyecek şekilde bir ilaç alabiliyorsunuz. Ama bu spor tarafına geldiğinizde doping olarak ortaya çıkıyor. Bu noktada hekimlerin, sağlık çalışanlarının, antrenörlerin ve aynı zamanda psikolojik destek sağlayacak olan arkadaşlarımızın da sporcularımızı çok erken yaşta eğitmesiyle ilgili çalışmalarımız başladı. Tabi ki benim burada kastettiğim hata yapanların, bilinçsiz anlamda yapanlardan değil, bunu kasıtlı olarak yapanlar var bunu programlı olarak yapanlar var. Şunu unutmayalım -işte burada antrenörlere ve kulüplere görev düşüyor- zaten size müsabakaya girmeden önce soruyorlar: "Herhangi bir ilaç kullanıyor musunuz, yakın zamanda kullandınız mı?" Bunlar beyan edildiği zaman zaten ona göre bir takım aramalar ve testler yapılıyor. Onun için bu bilinçlendirmeden bahsediyoruz.
-Çok tartışılan e-bilet uygulamasına geçmek istiyorum. Taraftarlar alıştı mı diye soracağım o tepkiler dindi mi rakamlar memnun edici noktada mı bir de bu uygulamayla statlarda, maçlarda yasa dışı kural dışı hareket etmiş olan taraftarın tespiti ve hukuki anlamda cezalandırılması yönünde gelinen noktadan memnun musunuz?
Şunu dile getirmem gerekiyor öncelikle; bize gelen verilerde, federasyondan aldığımız verilerde şunu görüyoruz ki bu sezon ligde yapılan kötü tezahürat ve olumsuz hareketlerde bir düşüş var.
Spor camiasında olan bazı arkadaşlarımız seyirci sayısından kaynaklanan bir düşüş var diye yorumda bulunuyorlar.   Hayır bu durum öyle değil. Siz 500 kişi de 200 kişi de olsanız ve farklı niyetlerle stada giderseniz , bu toplu olumsuz örneğin  tezahüratı yine yapabilirsiniz. Ama şunu görüyoruz ki bir azalma söz konusu. Biz kanun koyucu olarak meclisten yasayı çıkarttık. Yürütme olarak bizim buradaki görevimiz,  o kanunun uygulanmasının takibini yapmaktır. Kanunun uygulanacağı şekli ise, federasyon kendisi belirledi.  Bu, Temmuz 2013 yılında yapılan ihaleyle ortaya konmuş bir elektronik biletin uygulanma yöntemidir.  Tabi geçiş döneminde ufak çaplı olumsuzluklar oldu ama daha sonra her şey rayına oturmaya başladı ve şu andaki elektronik biletlerin satış oranları çok farklı bir noktaya gelmiş durumda. 
Bu sezon maçlara giden taraftar sayısı, bir milyonu geçti. Burada bakmamız gereken başka bir şey var;  statlara gelen ve gelmeyen seyircilerin ne den gelmediğinin iyi araştırılması lazım.  Burada tek bir sebebe sığınıp da bunun etrafında dolaşmayalım.  Yaptığımız son toplantılarda,  kulüp yetkileri, ‘Şu anda Türkiye’de futbolun geldiği noktada bizlerin yöneticiler olarak bir sorumluluğu var’ diye özeleştiri yaptılar.  Ben bundan memnunum.  Çünkü bu özeleştiriyi yapmamız gerekiyor.  Kulüplerimizin yönetim tarzı, transfer politikaları, mali açıdan durumları, çok önemli.  Yakın zamanda bir kulübümüz UEFA ile bir sıkıntı yaşadı çünkü  UEFA artık ortaya mali kriterler koydu.  
Fair- play kriterleri var ve buna uymadığınız taktirde zaten Avrupa kupalarına gidemeyeceksiniz.  Onun için ben bunu hep dile getirdim dışarıdan bize zorla bir şey gelmeden biz kendi işimizi kendimiz  yapalım. Bu noktada zaten bir çalışma yapılıyor.  ‘Kulüpler yasasıyla ilgi durum nedir?’ diye sorular geliyor. işte bunu düzgün bir şekilde oluşturmak için şu anda çalışıyoruz. İyi de bir noktadayız. Ümit ediyorum ki seçim atmosferinden çıktından sonra bununla ilgili adımı atabileceğiz. Futbolda bir marka değir var. Bu marka değerinin korunup korunmaması, daha iyiye gidip gitmemesi, bu branşın içerinden olan herkesin yapacağı hareket ve görevlerle üst noktaya çıkabilir. Yani şu noktada, ‘Nerede bu devlet,? bunu düzletsin’ demek çok da doğru değil.  Tamam biz kanunları koyalım, uygulayalım  bunda zaten bir itirazımız yok ve bir sorumluluğumuz var.  Ama siz o spor branşın içinde ne yapıyorsunuz? Bir de bunu konuşalım.  Burada herkesin sorumluluğu var.  Yöneticisinden sporcusuna,  basın mensubuna  kadar... Medyayla ilgili de şunu söylemek istiyorum. Futbolla ilgili yapılan medyadaki programlarda  tabii ki  konuşulacak tartışacak şeyler var. Ama bakın öyle enteresan şeyler konuşuluyor ve tartışılıyor ki futboldan başka her şey  konuşulur hale geliniyor artık. Dolayısıyla burada da bir özeleştiri yapmamız gerekiyor.  Bizim tabi ki sorumluluğumuz görevimiz var ama sırf bizim değil. Futbol;   bütün kulüplerde görevli olanların yöneticilerin,  sporcuların herkesin ortak sorumluluğudur. Sporcunun örneğin sahada ortaya koyduğu performans, davranışlar, bunlar tabi ki tribünleri etkiliyor. 
-Spor Toto Süper Lig’de Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın puan kaybetmesi Galatasaray’ın lehine görünüyor, ne dersiniz?
Ligde şu anda 3 takımımız şampiyonluğa oynuyor.  Ben hepsine başarılar diliyorum. İyi olan kazansın.  Son haftalarda çok heyecanlı bir lig heyecanı yaşayacağız. Hep beraber göreceğiz. 
-Fenerbahçe Ülker’in de bu akşam önemli bir maçı var. Onu da hatırlatmış olalım.
Evet.  Buradan da Fenerbahçe Ülkerli basketbolcu kardeşlerimize başarılar diliyoruz. İnşallah iyi bir şekilde başarılı sonuç alırlar.  Tabii voleybolda da Eczacıbaşı Vitra önemli bir başarı elde etti. Buradan da tekrar onları tebrik etmiş olalım.  Farklı branşları da konuşmamız ve gündeme getirmemiz gerekiyor. Tek branşa sıkışmamamız lazım. Türkiye’de spor anlamında çok güzel şeyle oluyor ve olmaya da devam edecek. Tabii 2016 olimpiyatlarına hazırlanıyoruz ama şimdiden 2020 ve 2024 ‘ün hazırlıklarına başladık. Bu şekilde giderse inşallah başarılı olacağız.