BAKAN ÇAĞATAY KILIÇ 24 TV’YE KONUŞTU

26 Mayıs 2015

Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, 7 Haziran seçimlerine sayılı günler kala, 24 TV canlı yayınında önemli açıklamalarda bulundu. Bakan Çağatay Kılıç, seçim yaklaşırken dış basında bazı yayın organlarının, AK Parti, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile ilgili ciddi anlamda olumsuz bir yaklaşım sergilediklerine dikkat çekti.

Bakan Çağatay Kılıç'ın 24 TV’nin Ankara Temsilcisi Yaşar Taşkın Koç’un sorularına verdiği cevaplar şöyle: 
Bugün Sayın Başbakan ile Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın yaptığı tesislerin toplu açılış törenini gerçekleştirdiniz. Törenle ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Sayın Başbakanımızın katılımı ile spor tesislerimizin toplu açılış, temel atma töreni ve aynı zamanda engelli sporcularımızı da taşıyabilecek, müsabakalara götürebilecek otobüslerimizin devreye girme törenini yaptık. Güzel bir tören oldu. 190 adet spor tesisimizi açtık. Son bir yıl içerisinde biten tesis sayımız 280, bu sadece bir yılda bitirdiklerimiz. AK Parti iktidarları döneminde 13 yılda yaptığımız tesis sayısı Türkiye genelinde bin 650.
‘’2017’de İşitme Engelliler Olimpiyatı’nı Samsun’da yapıyoruz’’
Törende sporcu kardeşlerimiz farklı branşlarda gösterileri sundular. Avrupa şampiyonu olan karatecilerimiz bir gösteri yaptılar. Onların kardeşleri ve aynı zamanda karate yapan sporcu gençler de bir toplu gösteri yaptı. Ona müteakip Wushucu arkadaşlar da bir gösteri yaptı. Onlar da şampiyon olmuşlardı. Çok renkli görüntüler ortaya çıktı. Sonra da basketbolda Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiş karizma grubumuz bir gösteri yaptı. Daha sonra açılış törenimizi gerçekleştirdik. Başbakanımızın gençlere olan bazı öğütleri oldu. Orada gençlerle hasbihal etme imkânı oldu. Ardından özel dizayn edilmiş 30 otobüsün ilk 10 tanesi bugün Ankara’daydı. O araçların kullanıma girme törenini yaptık. Aynı zamanda 22 tane spor tesisimizin de temel atma törenini gerçekleştirdik. Bunlardan bir tanesi de Samsun’da İlkadım atletizm stadyumu pistimiz. Samsunlu hemşerilerimiz bilirler, 2017’de İşitme Engelliler Olimpiyatını Samsun’da yapıyoruz.Bu gerçekten büyük bir organizasyon olacak. Samsun şu anda büyük bir hazırlık içerisinde. Hazırlıklar çerçevesinde hayata geçirmemiz, yapmamız gereken bazı yatırımlar var tabi. 
’’Onlar konuşur AK Parti yapar’’ sloganımıza da uygun bir şekilde Başbakanımızın verdiği sözü gerçekleştirdik"
İlkadım’daki atletizm stadyumumuz da bunlardan biriydi. Mevcut olanı yenilememiz gerekiyordu. Çünkü artık çok eskimiş bir tesisti. Sayın Başbakanımızın 28 Eylül 2014’teki Samsun ziyaretinde bu tesisi yeniden yapacağız Samsun’a kazandıracağız sözü olmuştu.Bugün o tesisin temel atma törenini gerçekleştirdik.’’Onlar konuşur AK Parti yapar’’ sloganımıza da uygun bir şekilde Başbakanımızın verdiği sözü bugün gerçekleştirmiş olduk. Ümitköy’deki spor kompleksini yapıyoruz ki içinde buz pateni pisti de mevcut. Ankara’ya bunu da kazandırıyoruz. Milli Kütüphane’nin yanında olan buz pateni pistimiz var biliyorsunuz o ada eskimiş durumda. Bir anlamda yenisini kazandıracağız Ankara’ya. 
‘’Otobüslerimiz Uluslararası yolculuk yapabilecek sertifikaya sahip’’
Tabi engelli sporcularımızı taşıyacak olan otobüslerimizin çok büyük bir önemi var. Uluslararası yolculuk yapabilecek sertifikaya sahip. Sadece yurt içindeki müsabakalara değil yurt dışında da belli yerlere gidebilecek olmaları açısından önemli. Bir asansör sistemi var tekerlekli sandalye kullanan engelli sporcumuzun veya vatandaşımızın, hiç tekerlekli sandalyesinden inmeden doğrudan otobüse alacak bir mekanizma. Otobüsümüz engelli kardeşlerimizi her yere götürebilecek bir kapasiteye sahip. İsterse engeli kardeşimiz tekerlekli sandalye ile seyahat edecek. Otobüs içerisinde koltuğa geçebilecek durumu varsa koltuğa geçecek seyahatini yapabilecek. Normal bir otobüsün kapasitesini kullanabilecek nitelikte. Bunlardan şimdi ilk etapta 30 tanesi devreye giriyor. İllerimize dağıtılacak. İlerisi için farklı projelerimiz de var sayılarını arttıracağız. Spordaki tüm engelleri aşıyoruz. Bakanlığımızın uhdesinde olan aynı zamanda gençlik kampları ve gençlik programları da var. Bu anlamda da kullanılabilecek otobüslerimiz.
Biraz önce rakamları verdiniz, Türkiye’de yoğun bir şekilde yatırımlar yapılıyor, önemli sportif organizasyonlar düzenleniyor. Bunlar yapılırken diğer yandan da bu seviyelerde siyasi şeyler oluyor. Türkiye kıl payı nerdeyse direkten dönüyor birkaç seferdir.
Yaptığımız tesisleşme hamlesi ile birinci amacımız altyapımızı yenilemek, uzun süreli kullanabileceğimiz dayanıklı tesisleri inşa etmek. Bununla beraber eksikliğini gördüğümüz tesisleri hayata geçirmek. Örneğin yüzme havuzu veya spor salonu bir ilimizde eksikse, burada bir sıkıntı varsa bunun giderilmesi. Çünkü Türkiye büyüdü, nüfusumuz 78 milyona geldi. Genç nüfusumuz çok fazla, öğrenci kardeşlerimiz fazla, sporcu sayımız artıyor. Yapılan çalışmaları bu bağlamda bir altyapı çalışması olarak görüyoruz. 
Aynı zamanda uluslararası anlamdaki artık talip olduğumuz organizasyonlar ki burada şunu söylemem gerekiyor, biz her organizasyona talip olmuyoruz. Türkiyemizi dünyada öne taşıyacak olan, ülke tanıtımına katkı sağlayacak, farklı noktalara götürecek olan organizasyonlara artık sahip oluyoruz. Tesis altyapımız da buna uygun. Her organizasyona değil ama özel seçme organizasyonlara talip oluyoruz. Tesis yapmak yeterli değil. İçerisindeki sporcumuzun kendini geliştirmesi için onlara bu imkânı vermek ve yardımcı olmak gerekli.  Bunun içerisinde psikolojik destek var. Beslenme, eğitim, anlamında destek var. Tabi burada da Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri (TOHM) projeleri devreye giriyor ve aynı zamanda federasyonlarımızla, kulüplerimizle yaptığımız çalışmalar devreye giriyor. Önce fiziki yapıyı alt yapıyı sağlamanız lazım ki sonuç alabilelim.
‘’17 bin kilometrelik duble yollarla Türkiye’yi birbirine bağladık’’
Biz ne diyorduk; Türkiye’de herkes rahatlıkla seyahat edebilmeli. Şimdi AK Parti hükümetleri döneminde yapılan 17 bin kilometrelik duble yollarla Türkiye’yi birbirine bağladık. Şimdi herkes bu seyahatleri yapabiliyor. Havalimanlarını yaptık, uçak sayımızı artırdık. Havayolu ile herkes seyahat edebilecek duruma geldi. İşte bunun gibi alt yapı oluşturma çabasıdır bu yapılanlar.
Bu anlamda dile getirdiğiniz bazı uluslararası organizasyonlara talip olduğumuz zaman, tabi olimpiyatları dile getiriyorsunuz. Biz, 2020 olimpiyatlarını Tokyo’ya kaybettiğimiz süreçte ciddi bir tecrübe edindik. Bu anlamda uluslararası spor camiası ile olan ilişkimizin artırılması konusunda son 1.5 yıldır ciddi bir çalışmamız oldu.İyi de yoldayız diye düşünüyoruz, öğrenmemiz gereken şeyler vardı. Onları da gördük tecrübe ettik. Bazı şeyler tecrübe ile kazanılıyor. Tabi Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gücünün artması, ülkemizi bu tip organizasyonları alabilecek duruma getirdi. Önümüzdeki yıllarda bunu daha iyi göreceğiz. Biz bundan birkaç yıl öncesine nazaran uluslararası spor camiasında söz sahibi bir ülke konumuna geldik. Örneğin, Olimpiyat Komitesi’nde Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi başkanımız da görev yapıyor, Türkiye orada temsil ediliyor. 
“Türkiye artık aranan ve sorulan bir ülke haline geldi”
Bu tip uluslararası organizasyonlarda daha fazla temsili artırma ve diyaloglarımızı geliştirme noktasında çalışmalarımız var. Burada da iyi bir yol katettiğimizi düşünüyorum. Tabii daha yapacaklarımız var ama bu anlamda Türkiye artık aranan ve sorulan bir ülke haline geldi. İşte bu noktada tesis anlamında yaptığımız çalışmalar çok etkileyici unsurlar olarak göze çarpıyor. Katıldığım uluslararası toplantılarda tesislerimizle ilgili bilgileri paylaşırken muhataplarımızın büyük bir heyecan yaşadığını, bazılarının da şaşırdığını görüyorum. Şunu da söylemem lazım; bazı branşların gelişmesi için özel tesisler noktasında da çalışmalarımız var. Örneğin, bisikletin gelişmesi için iyi bir veledroma ihtiyacımız var ve şu anda bunun çalışması sürüyor. Bunun gibi stratejik anlamdaki yatırımlarımız da devam edecek.
“Gençlerimiz siyaseti iyi takip ediyorlar”
Gençlik siyasetin doğasında vardır. AK Parti anladığımız kadarıyla toplumun diğer kesimlerinden alabildiği kadar oyu gençlerden de alabiliyor. Bir yandan da yurtlar, tesisler, harçlar var ama çok az gündeme gelse de bazı vaatlerde de muhalefet hükümetin yaptıklarını yeniden yapmaktan bahsediyor. Araziye çıktığınız zaman neyle karşı karşıya kalıyorsunuz?
Ben hem görev alanım gereği hem yaptığımız çalışmalar hem de yapım gereği gençlerle sürekli ilişki içindeyim. Gençlerimiz siyaseti iyi takip ediyorlar. Değerlendirmelerini de araştırmalarla ve önlerindeki verilerle gerçekleştiriyorlar. Şu anda yirmili yaşlardaki gençlerimiz bundan 15 yıl öncesini hatırlamıyorlar ama araştırmalarını da yapıyorlar ve ailelerinden belli şeyleri dinliyorlar. Ben de 80 darbesini bizzat yaşamadım, hatırlamıyorum ama 27 Nisan e-bildirisini biliyorum ve orada ne hissettiğimi, yaşadığımı biliyorum. Tabii genç kardeşlerimiz bir zamanlar Türkiye’de hükümetlerin 6 aydan bir yıla kadar dayanabildiğini, 5 yıllık gelen hükümetlerin, koalisyon hükümetlerinin 3.5 yılda seçime gitmek ve tabiri caizse kaçmak zorunda kaldıkları günleri hayal meyal hatırlıyorlar ama araştırmayı iyi yapıyorlar. Kendi hayatlarının içindeki, örneğin üniversite öğrencilerine yönelik kazandırmış olduğumuz yurtları, spor alanındaki imkanları görüyorlar. Bunlar ortaya çıkan eserler. Türkiye’nin dünya üzerindeki itibarının ne noktaya geldiğini görüyorlar.
Tabii karşılaştırma yapmaya gelince o noktada bazen farklılıklar oluyor ama büyükleri de orada devreye giriyor. Bazen gençlerle konuşurken bana, ‘Ağabey eskiden ilaç kuyruğu varmış, hastaneye gittiğinizde bekliyormuşsunuz’ diyorlar. Ben de onlara ‘O günler geçti. Artık Türkiye öyle bir Türkiye değil” diyorum. Artık daha farklı noktaya ilerliyoruz. Bu anlamda baktığınızda demek ki bazı karşılaştırmalar konuşuluyor ve gençlerimiz tarafından biliniyor.
“Türkiye’de artık herkes farklı düşüncesini dile getirebilir ama bunun kuralları var”
Farklı düşünenler var ve bu olacaktır. Bakın farklı düşüncenizi dile getirme imkanınız var. Türkiye’de artık herkes farklı düşüncesini dile getirebilir ama bunun kuralları var. Ne hikmetse yurtdışıyla ilgili çok karşılaştırma yapıyoruz. Programlarda, televizyonlarında veya konuşmalarda bu yapılıyor. Ben hayatımın büyük bir bölümünü Almanya ve İngiltere’de geçirdim. Orada kuralların dışına çıktığınız, kamu düzeninin bozulmasıyla ilgili adım attığınız anda emniyet güçleri anında müdahale eder ve kanunun kendilerine vermiş olduğu her yetkiyi kullanır. Şüphelendiği anda harekete geçer. Ben bizzat yaşadım. Bir emniyet gücüyle arkadaşımız sohbet ederken şüphelendi kendisinden ve ‘Ben seni şu kanunun şu maddesine göre şüpheli gördüğüm için gözaltına alıyorum’ dedi ve arkadaşımızı gözaltına aldılar. 
“Başörtüsü suni bir gündemdi”
Şunu iyi anlamamız lazım, fikrini ortaya koymaksa evet, sonuna kadar… Düşüncesini ortaya koymaksa evet, sonuna kadar… Türkiye’de çok büyük değişiklikler olduğunu açık açık dile getirelim. Örneğin,  Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde son iki yıldır başı örtülü vekillerimiz görev yapıyor. Seçime giderken başörtüsüyle ilgili adaylarımız noktasında bir sıkıntı var mı? Yok. Kamuda da yok, üniversitede de yok. Başı açık ve başı kapalı kardeşlerimiz beraberce üniversitelerine gidiyorlar. Bu zaten suni bir gündemdi. Bu vatandaşımızın ve gençlerimizin gündeminde olan bir şey değildi. Siyasi anlamda düşüncesi bizden farklı olan, muhalif olan gençlerle de sohbet ederken bazı örnekler verdiğimde ‘O bize ters. Biz herkesin istediği gibi üniversiteye gitmesinden yanayız. Bunu da siz başardınız’ diyorlar. Bunu da gençlerimiz biliyor. Dolayısıyla bunları iyi görmek lazım. Bunlar Türkiye’de yaşandı. 
“Yurtdışından örnekler verirken dikkatli olalım, iyi düşünelim”
Gidip de yurtdışından örnek verirsek işler başka yere gider. Yurtdışından örnek veren çevrelere şunu sorarım: Avrupa ve Amerika’da üniversiteye giden gençlerle alakalı başörtüsü diye bir sorun olmadı. Neden bunu örnek vermiyorsunuz. Sportif anlamdaki çalışmaları ortaya koyduğumuz zaman da uygulanan kurallar var. Kendi içimizde sadece kendimizi eleştirmekle bu yolda yürümemeliyiz. Gerçekleri görmeliyiz. Almanya’da Hamburg olayları yaşandı. Oradaki emniyet güçlerinin müdahalesini hatırlayalım ya da Londra’da merkezde yaşanan ayaklanmalar sonucunda neler olduğunu hatırlayalım. Polis gayet sert ve kararlı bir şekilde müdahalesini yaptı ve binden fazla kişi gözaltına alındı. Onların Anglosakson Hukuk Sistemi içerisinde farklı bir yapıları var ve buna göre on gün içerisinde davaları görüldü. Ceza alanlar oldu, almayanlar oldu ve bitti.
Amerika’yı kıyaslıyorlar. Ben başka bir ülkeyi yermek anlamında bir şey söylemek istemiyorum ama yaşananlar ortada. Yurtdışına gitmiş ve orada belli bir zaman geçirmiş vatandaşlarımız, emniyet gücünün bir şey söylemesi durumunda ve buna uymadığınız takdirde ne yaptıklarını bilirler. Hiç sorgulama sual olmadan alır sizi götürürler. Onun için bu örnekleri verirken dikkatli olalım, iyi düşünelim. 
“Türkiye ifade özgürlüğü anlamında birçok ülkeden çok daha önde”
Şunu da açıkça dile getirmek istiyorum ki Türkiye ifade özgürlüğü anlamında birçok ülkeden çok daha önde. Sadece gençlerimizin değil vatandaşlarımızın da kendilerini ifade etmeleri, düşüncelerini ortaya koymaları, hürriyetleri ve serbestlikleri birçok ülkede yoktur.
Buradan yavaş yavaş araziye inelim isterseniz. Samsun’dan başlayalım hava nasıl orada?  Sayın Cumhurbaşkanı da geçtiğimiz günlerde bir basın programında şunları söylemişti: “Sanki biraz geç başladı ama bugün geldiğimiz nokta itibarıyla biraz daha hızlanıyor.”  Bunu siz de ister Samsun’da ister gittiğiniz yerlerde gözlemliyor musunuz?
İlk olarak Samsun ölçeğinde bakmamız gerekirse, biz AK Parti’nin 9 adayı olarak sahadayız. Biliyorsunuz AK Parti’nin Samsun’da 9 milletvekili adayı var. İnşallah 7 Haziran seçimlerinden sonra 9 milletvekili adayını da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderecek. Ben, muhalefet partilerinin 9 adayıyla birlikte sahada olduğunu daha görmedim. Açıkçası onlara çok rastlamadım ama biz aday listelerimiz belli olduğu andan itibaren ertesi gün araziye çıktık ve çalışmalarımıza başladık.
“Bizim millete olan sevdamız ön plana çıkıyor” 
Bunun sebebi ne olabilir? Dün de Ankara milletvekili adayınız Ertan Aydın dedi ki: “Arazide diğer partilere çok ender rastlıyoruz.” Bunun sebebi ne olabilir?
Tabi tam bilemiyorum ama herhalde onlardaki disiplin anlayışı ve bizdeki anlayış farklı ve bizim sevdamız çok büyük. Bizim milletimize olan sevdamız, ülkemize, Türkiyemize olan hizmet aşkımız o kadar üst noktada ki sürekli olarak arazideyiz ve çalışıyoruz. Bunun altında bu yatıyor. Zaten AK Partinin, bizim milletvekillerimizin, teşkilatımızın asla seçimden seçime diye bir şeyi yoktur. Biz seçimin bittiği gün bir dahaki seçime çalışmaya başlarız, hazırlığımızı yaparız. Bunu sadece seçim anlamında da söylemiyorum. Vatandaşımızın her zaman içerisindeyiz ki onlardan gelen talepleri, hissiyatı ve duyguları iyi bilelim. Dolayısıyla bizim buradaki teşkilat disiplinimiz çok ön plana çıkıyor. Dediğim gibi sevdamız ön plana çıkıyor. Ayrıca biz de sıra diye bir şey yok. Ben hiçbir ilimizde aday sıralarına bakıldığını zannetmiyorum. Herkes arazidedir. Dolayısıyla Samsun’da da aynı şekildedir. İlk başlarda biraz sakin gibiydi ama şu anda artık ciddi anlamda hızlandı ve biz Samsun’da 2 Mayıs’ta Başbakanımızı, 18 Mayıs’ta Cumhurbaşkanımızı ağırladık ve iki miting yaptık. Buradan da tekrar Samsunlu hemşerilerime teşekkür etmek istiyorum. Her iki mitingde de çok büyük bir sevgi, çok büyük bir yakınlık gösterdiler. Sadece miting alanından değil, yollarda da çok ciddi bir ilginin tezahürü vardı. Bundan dolayı da kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyorum. Gerçekten bize çok sahip çıkıyorlar. Biz de onlara hizmet etmek için gece gündüz çalışıyoruz ve çalışacağız. Seçim koordinasyon merkezlerimizin yaptığı çalışmalar sayesinde 9 adayımız sürekli Samsun ölçeğinde farklı farklı ilçelerde bir koordinasyon içerisinde. 
“Muhalefet oturduğu yerden siyaset yapıyor”
Ben muhalefet partilerinde böyle bir şey görmedim. Bazı il ziyaretlerim oldu. Oralarda teşkilatımızla, adaylarımızla konuşurken aynı bilgileri aldım. Demek ki onların çalışma tarzları ve siyasete bakış açıları, oturdukları yerden siyaset yapmak. Biz hiçbir zaman oturduğumuz yerden siyaset yapmadık. Her zaman vatandaşımızla iç içe olduk ve hizmet odaklı olduğumuz için de her zaman vatandaşımızla el ele, kol kola yürüdük.
Seçimlerde muhalefet bu sefer ekonomik vaatlerle gidiyor. AK Parti bunların yanında anayasa ve başkanlık sistemine yönelik bir programla yürüyor. Önce isterseniz muhalefetle başlayalım. Muhalefetin vaatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu arazide karşılığı oluyor mu, insanların kafası karışıyor mu? Sonuçta çok yoğun bir emekli ve asgari ücretli çalışan var. Bunların üzerinde bir tartışma gidiyor…
Bu zamana kadar bazı sohbetlerimizde bu konularla karşılaştım. Bazen kendimiz de bazı şeyleri unutuyoruz ama oturup anlattığımızda, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini hatırlatıyoruz. Biraz önce bazı örnekler verdik. Fakat bütün engellemelere rağmen son 13 senede öyle bir sıçrama yaptık ki… Geçenlerde bir televizyon programında Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir yerlerde yaptığı konuşmaya denk geldim. Şöyle bir tabir kullandı yanlış hatırlamıyorsam: “13 yıldır iktidarsınız, kimse size engel çıkartmadı, şunları şunları da yapsaydınız…” Tabi bunu duyunca şaşırdım. Şu anlamda şaşırdım; doğrudur, biz 13 yıldır iktidardayız, gece gündüz de çalışıyoruz. Bundan sonra da hiç durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Bizim bu milletimizle olan birliğimiz ve beraberliğimiz ama engel çıkartılmadı dediği zaman ben orada şaşırıyorum. Herhalde yakın siyasi tarihimizin son 10 yılındaki Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin ortaya koyduğu engellemeleri unuttular. Sayın Kılıçdaroğlu’nun mecliste grup başkanvekili olduğu zaman ortaya koyduğu engellemeler, kendi partisinin genel başkanı olduğu zaman, parti grubunun mecliste ve çeşitli çalışmalarda ortaya koyduğu engellemeleri, kimlerle birlikte hangi engelleme çalışmaları içerisinde olduklarını unuttular. Bunun içerisinde belli bir medya ayağının da engellemelerinden bahsedebiliriz. Örneğin, “411 el kaosa kalktı” manşeti, ardından kapatma davası geldi. Gazete kupürlerinin Google’dan indirilmiş haliyle AK Parti’ye kapatma davası açıldı. O zaman yüzde 47 oy almış bir siyasi parti olarak iktidardaydı. Buradan şuna gelmek istiyorum. Bazı çevreler, bazı siyasiler parlamenter sistemin savunuculuğu içerisinde hareket ediyorlar. Bizim 2011’de yeni anayasa sözümüz vardı. Hatırlayın o zaman Genel Başkanımız, şimdi Cumhurbaşkanımız yeni anayasa sözüyle yola çıktı. Oradan çıkan yeni anayasayı yazma komisyonuyla alakalı olarak da biz aldığımız oy oranlarıyla değil, bütün siyasi partilerin eşit temsiliyle komisyonu kurduk. Bunlar unutuluyor. 
“Darbeler yapılırken neredeydiler?”
O komisyonda kimin hangi engelleri çıkardığı da tarihte yazıyor. 2010 referandumunu hatırlayınız. Siyasi partilerin kapatılmasının tamamen engellenmesi için ortaya koyulan maddeyi kim engelledi? “Sizi kim engelledi?” diye söyleyenler engelledi. Bizim de içimizde bazı arkadaşlar dik durmadı o da başka bir hikaye. Biz yeni anayasa çerçevesinde Türkiye’nin artık bu anayasayla yönetilemeyeceğini açıkça dile getiriyoruz. Genel Başkanımız ve Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu bunu yakın zamanda bir daha dile getirdi ve anlattı. Parlamenter sistemi savunacağız diye ortada konuşanlar kapatma davası açıldığında neredeydiler? 2007’de bu meclis Cumhurbaşkanı seçemez diye ortaya çıkıldığında neredeydiler? Bunlar parlamenter sistemin gücünü zayıflatacak hamleler değil miydi? Darbelerde neredeydiler? Darbeler kime karşı yapıldı? Parlamentoya yapıldı, meclise yapıldı, milletin iradesini temsil eden parlamentoya yapıldı. Meclis’te Başkanlık Divanı’nın arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazar ama öyle olmadı. Gelindi ve müdahale edildi. Askeri darbeler oldu. Bu askeri darbe milli iradeye karşı yapılırken veya bunlara kalkışılırken nerdeydiler? 
“AK Parti’nin başarısı samimiyetinde”
Cumhuriyetimizin ismini “Cumhuriyet Mitingi” olarak kullanıp meydanlara çıkıp bir takım söylemler içerisine girenler biz değildik. Bunları ne çabuk unuttular? Bunları hatırlamak lazım. Samimiyet önemlidir. Biz samimi olarak bir şeyi ortaya koyuyoruz. Bazen “AK Parti’nin başarısı nerede?” diye soruyorlar. AK Parti’nin başarısı samimiyetinde. Biz vatandaşımıza bir şey anlatırken samimiyetle konuşuyoruz. Yapabileceğimizi anlatıyoruz, uçmuyoruz. Önümüze geldi, seçim zamanına gidiyoruz… Hadi bakalım ortaya bir takım vaatler koymaya başlayalım demiyoruz. 
Şimdi bir tanesi, “4 yıllığına gelelim” diyor. Benim de aklıma şu geliyor: Ehliyetimizi ilk aldığımızda ebeveynlerimize “Şu arabanın anahtarını bir alabilir miyiz? Bir tur atıp gelelim” derdik. “4 yıllığına bize müsaade”  diyorlar. E arabayı alacaksın, bir tur atacaksın, sonra bir tur atacaksın ve oraya buraya sürteceksin… Kusura bakmasınlar vatandaşlarımız bunu gayet iyi görüyorlar. Kimin samimi olup olmadığını gayet iyi anlıyorlar. 
Bu seçimde de hem toplamda istikrarı, hem bu güne kadar yaptıklarınızla birlikte bir anayasa değişikliği, başkanlık sistemini AK Parti öngörüyor. Bunlarla ilgili hem sizin görüşünüzü, hem de seçmendeki karşılığını nasıl gördüğünüzü öğrenmek istiyorum?
Biz bütün bu konuya sistematik açısından, yeni anayasa çerçevesinde yaklaşarak, bunun içerisindeki yeni yönetim tarzıyla yapılan çalışmaları görürüz. Çünkü şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez seçilmiş bir Cumhurbaşkanımız var.  Sayın Recep Tayyip Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı ama halk tarafından seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı. Dolayısıyla zaten sistemde kendini oraya doğru götürüyor. Ama biz şunu söylüyoruz; Sayın Başbakanımızın Ordu – Giresun Havalimanında yaptığı konuşmayı iyi hatırlamak gerekir. “Biz burada kişisel şeylerimiz için durmuyoruz.  Türkiye’nin geleceği için buradayız. Hep beraber bu yolda yürüyoruz. Biz davanın insanlarıyız.” Dolayısıyla biz bu yaklaşım içerisinde yolumuza devam edeceğiz. Bizim yolumuz bu, bizim yolumuz milletle beraber yürümek. Ve milletimizin kendisini en iyi yönetebilecek sistemle yolumuza devam etmektir. Bütün meselemiz, bütün gayemiz bu. Hep söylediğimiz bunlar, bu güne kadar hep bunları söyledik.
“Sistematik ve felsefi yaklaşıyoruz”
Şunu da dile getirmek istiyorum, geçmişte başkanlık sistemiyle ilgili tartışmalar olmadı mı? Oldu. Bir sürü siyasetçi bunu dile getirdi. Onlar dile getirince bir sıkıntı yok, ama AK Parti dile getirince, sayın Recep Tayyip Erdoğan dile getirince, sayın Ahmet Davutoğlu dile getirince sıkıntı var. Bakın bu bir sistem, kişiyle alakalı bir şey değil. Türkiye’nin kendisiyle alakalı yönetimsel anlamdaki bir değişiklikle ilgili. Şu var, ne olduğunu daha anlamadan veya daha doğrusu ne olduğunu biliyorlar da… İşin altında asıl yatan; “Başkanlık sistemi olursa o zaman biz iktidarı hiç göremeyiz. Şu anda zaten hiç göremiyoruz da o zaman hiç görme imkanımız yok” diye kaygı duymaları. Biz sistematik ve felsefi anlamda yaklaşıyoruz. Bu yolda da yürümeye devam edeceğiz.
“Büyükbabam darbeyle siyasetten uzaklaştı”
Dolayısıyla bizim bu noktada hiçbir çekincemiz yok. Ama Parlamenter sistemi korumak için yola çıktığını iddia edenler, bu güne kadar neyi korumadıklarını da açıkça dile getirsinler. Benim ailemin içerisinde rahmetli büyük babam, o da milletvekiliydi, 3 dönem milletvekilliği yaptı ve darbeyle siyasetten uzaklaştırıldı. Benim ailem zaten bunu yaşamış, ben bizzat aile içerisinde bunu yaşamışım. Bundan dolayı biz, artık belirli şeylerin, neyin ne olduğunu iyi biliyoruz. 
“Siz bugüne kadar sandıktan çıkan siyaseti korumadınız”
Biz milletimizle beraber yolumuza devam edeceğiz. Vatandaşımız bunu gayet güzel görüyor ve anlıyor. Dolayısıyla ortaya konan bu farklı anlamdaki argümanların da hiç birisi vatandaşımızın düşüncelerini etkileyecek durumda değil. Çünkü altı dolu değil. Siz bir iddia ile ortaya çıktığınız zaman bir şey gösterebilmelisiniz; “Ben bunu yaptım, bundan dolayı bunu söylüyorum.” Siz bugüne kadar sandıktan çıkan siyaseti hiç korumadınız ki. En bariz örneği, kapatma davasıdır. Kimse hiç kusura bakmasın fazla uzağa da gitmeye gerek yok. O zaman ne derdin vardı? 2010’da ne dedik? “Parti kapatmaları kaldıralım” Hiç birisi yoktu, hepsi karşı durdu. Şimdi bir takım kişiler çıkmış, demokrasi nutukları atıyor. Nutukla değil, icraatla çıkın ortaya. Biz bu icraatı ortaya koyduk. Hatırlayın, sayın Başbakanımız daha yakın zaman önce “Getirin parlamentoya siyasi partileri kapatmayı kaldıralım” dedi. Ama hiç biri yanaşmadı.
“Gencimize güvenmezsek geleceğimize etkili olamayız”
Türkiye’de seçilme yaşının 30’dan 25’e kim indirdi? Kim bunun teklifini verdi? Kim bunun için çalıştı? AK Parti çalıştı. 25’den de 18’ e indirmekle alakalı, benim Anayasa komisyonunda görevli olduğum gün, bana nasip oldu. Anayasa Komisyonunda görüşüldü. Bir siyasi partinin akademisyen bir milletvekili çıktı mecliste, sağına ve soluna birer gencimizi aldı ve dedi ki; “Bunlar mı yönetecek Türkiye’yi” Gençlerimize karşı bu kadar inançsız ve güvensizler. Hem çıkacaksınız diyeceksiniz “Fatih’in ecdadıyız. 21 yaşında çağ açıp, çağ kapatan bir Fatih’in torunuyuz. Hem de Türkiye’yi bunlar mı yönetecek?” diyeceksiniz. Bu nasıl bir çelişkidir ben de bunu soruyorum vatandaşlarımıza. Biz gencimize güvenmedikten sonra geleceğimize nasıl etkili olacağız. Bizim bütün gayemiz ne?  Gençlerimiz daha iyi yetişsin, sorgulasın ve kendilerini ifade etsinler. Uluslararası anlamda Türkiye’yi temsil etsinler. Bütün çalışmamız, derdimiz bu.
"Yurt dışındaki bazı yayın organları, sanki belli noktalara bir takım sinyaller göndermek için uğraşıyorlar"
Sayın bakanım yabancı basında Türkiye'ye ilişkin son dönemde  bazı haberler yer alıyor.  En son New York Times olmak üzere İngiltere ve Almanya’da bazı yazılar yazıldı. Yabancı basının bu yaklaşımı sadece Türkiye'ye özgü müdür? 
Bakın size bir örnek vereceğim. Bir Alman dergisi var. Adını da veriyorum; Der Spiegel.  Bu derginin Türkiye ile ilgili haber yaptıkları zaman kullandıkları görselleri şöyle bir arşivlerinizden tarayın. Ben taradım. Hep böyle bir takım karanlık resimler... Fotoğrafların farklı kullanıldığı görsel bir algıyla başlayan haberler. Şimdi yine 'basın özgürlüğü' diyecekler. Basın özgürlüğünün bununla ne alakası var? Basın istediğini yazacak ama ben ona eleştiri getiremeyeceğim.  Bu büyük bir çelişkidir. Yazıyorsan eleştiri alacağını da bileceksin. Almanya'da başka bir gazete, Die Welt Gazetesi. Bu gazetenin Türkiye'deki temsilcisinin yazdığı haberlere bir bakın. Yani bunlar sanki özellikle belli noktalara bir takım sinyaller göndermek için uğraşıyorlar.
Bu durum Avrupa'nın diğer ülkeleri için de geçerli midir, yoksa bugüne kadar Türkiye'ye özel mi  çalıştıklarını gözlemlediniz?
Ben şu anda özellikle AK Parti, Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla ilgili olarak ciddi anlamda bir olumsuz yaklaşım içerisinde olduklarını gözlemliyorum.  Tahmin etmiyorum; gözlemliyorum.  
"Hepimiz birbirimizi eleştirebiliriz ama siz gidip de Türkiye ile ilgili Türkiye'nin yurt dışında nasıl şikayetini yapabiliyorsunuz?"
Ben bakanlık görevim öncesinde AK Parti Dış ilişkilerde görevliydim, Başkan yardımcısıydım. Yabancı heyetlerle sürekli görüşmelerimiz olurdu. Milletvekilliğim öncesinde de sayın Cumhurbaşkanımızın, başbakanlığı döneminde özel kalemiydim ve yabancılarla olan görüşmelerde sürekli olarak bulundum.  Benim dikkatimi çeken bir şey vardı. Özellikle mecliste muhalefet milletvekilleriyle yaptığımız görüşmelerde dile getirdikleri bir takım fikirler olurdu.  Fakat çok enteresan bir tespitim oldu.  Yurt dışından gelip bizimle görüşme yapan heyetlerden aynı soruları almaya başlıyordum. Yani sanki bir irtibat var. Siyasi anlamda bizi içeride eleştirebilirsiniz, hepimiz birbirimizi eleştirebiliriz ama siz gidip de Türkiye'yi yurt dışında nasıl şikayet ediyorsunuz? Diplomat olan bir milletvekili, (şu anda Cumhuriyet Halk Partisi'nde) Avrupa'ya mektup yazdı. Türkiye'yi şikayet etti.  Kendi başbakanını şikayet etti.  Bunlar olacak şeyler değil. Diyecekler ki 'bu bizim özgürlük alanımız'. Doğru, bu sizin özgürlük alanınız ama işte vatandaşımız da görüyor bunun ne anlama geldiğini.  
Şunu iyi görebilmemiz lazım;  bizim toplumumuz eleştiri yapacaksa da kendi içerisinde yapar ama gidip ülkesini yurt dışında şikayet etmez. Böyle bir şey olamaz. Biz uluslararası birçok zirveye katıldık.  Mesela Avrupa Birliği ile ilgili yapılan müzakere sürecini çok iyi hatırlarım. Orada birçok siyasi parti lideri destek vermiştir sayın cumhurbaşkanımıza o zaman başbakan olarak. Yanlış hatırlamıyorsam sayın Deniz Baykal'ın, 'biz bu noktada hükümeti destekliyoruz ' şeklinde bir açıklaması olmuştu. Başka siyasi liderler de arayıp destek vermişti.  
"Yalan haberin sonuna kadar takipçisi olurum"
Şimdi bir de diyorlar ki basına karşı baskı var. Affederseniz ben şimdi günlük çıkan gazetelerin sadece manşetlerini alıp şöyle bir yatırsam buraya... kaç tanesinin neler yazdığı ortada.  Herhangi bir müdahale mi var? Ama hakaret ederseniz, kusura bakmayın ben de hukuksal olarak hakkımı ararım. Eleştiri ayrı bir şeydir ama hakareti hiç kimse kabul etmez.  'Siyasetçi olduğu için ağır eleştiriye katlanmak durumundadır' deniyor. Yani onlar ağır eleştiri diyor, ben hakaret diyorum.   
Ailenizle, şahsınızla, kişiliğinizle ilgili yalan haber yapıldığı zaman ben bunun sonuna kadar takipçisi olurum. Bakın, hakikaten yapılan bazı şeylerin bir yerde örtüştüğünü görüyoruz. Samsun'da yakın zamanda yaşadığım bir olayı anlatayım; BBC Türkçe servisinden bir muhabir hanımefendi  Samsun'a gelmiş, belli yerleri gezmiş. AK Parti burada oy sıkıntısı içerisinde ve oyları azalıyor diyor. Ben de buradan açık çağrıda bulunuyorum o hanımefendiye. Ben Samsun'un milletvekiliyim, bir gün zahmet etsin buyursun gelsin benim programıma iştirak etsin. Bakalım orada vatandaşlar ne anlatıyor, neler söylüyor?  Bir de onu dinlesin.  Bakın bizim bir çekincemiz yok.  Yeri geliyor vatandaşımız bizi de eleştiriyor.  Ben farklı siyasi görüşteki vatandaşlarımızla da karşılaşıyorum.  Sokakta böyle bir ayrım yok. Ama onların resmettiği, anlattığı resim de kusura bakmasın hiç yok.  Ondan sonra diyorlar ki objektif yayın...  Siz kendi objektif yayınınızı yapmıyorsunuz, bütün ilkeleri çiğniyorsunuz ondan sonra biz sizi eleştirdiğimizde, bir şey söylediğimizde de basın özgürlüğü diyorsunuz.  Böyle değil işte bu işler.
Özetle 'yurt dışındaki o yayınlar, yurt dışında pişmiyor. Buradan da bağlantılı olarak geçişkenlik oluyor' diyorsunuz?
Bu benim kendi tecrübemdir. Siyasi ve bürokratik yaşamımda edindiğim tecrübelere dayanarak görüyorum ki bir takım yerlere bazı şeyler gönderiliyor. Bakın bir milletvekili 2013 yılında Gezi olaylarının yaşandığı sırada Meclis’te bir tweet attı. Herhalde sadece kendisinin İngilizce bildiğini zannetti. Kullandığı tabirleri meclis kürsüsünden dile getirip kendisine hem bu tweetleri silmesini hem de bu konudaki yasal haklarımızı kullanacağımızı söyledim.  Bakın kimse kimseyi takip etmiyor zannetmesin. Herkes her şeyi biliyor. Kendileri yazıyor, koyuyor ortaya, biz de bunu görüyoruz.  Bizim de dostlarımız var, biz de görüyoruz. Bize de insanlar gelip 'bakın buralara birileri geldi, toplantılar yapıldı şöyle şeyler konuşuldu' diyor. Açık toplantılar bunlar. 
İstihbarata gerek yok yani.
Evet.  Orada söylendiği zaman şaşırmayın ondan sonra eleştiri geldi diye.  
Son olarak Yeni Diyabakırspor ile ilgili yaşanan gelişmeleri nasıl yorumlarsınız?
Burada şunu dile getirmem lazım. Yeni Diyarbakırspor başkanı bir açıklama yaptı ve şunun altını çizdi; 'Hiçbir siyasi görüşle alakalı bir durum yoktur. Biz sadece sportif anlamda bize haksızlık yapıldığına inandığımız için tepkimizi dile getirdik. Ligden de çekilmemiz söz konusu değildi ama federasyonla da görüşeceğiz ' dediler. Benimle de bir görüşme talepleri oldu.  Şu anda yoğun programımız olduğu için belki fırsatımız olmayabilir ama bizim herkese kapımız açık. Onlarla da görüşürüz.  Siyasi anlamda hiç bir sıkıntı yok.